29 Ocak 2009

Ocak Ayında Kontrol!

Allah rızası için yapılan iyilikler söylenmez! Söylenirse de değerini kaybeder. Böyle gördük böyle bildik.
Ancak günümüz koşullarında kişilerin birbirlerinin yaptıklarından en azından haberdar olması lazım ki; belki bizde onlardan etkilenip bir şeyler yapmaya karar veririz.

Bütün bunları neden anlattığıma gelirsek; yakın zamanda Filistin de büyük acılar yaşandığını biliyorsunuz…
Kime sorsak aynı duyguyu paylaşıyor ve buna sebep olanları lanetliyor; bazı malları boykot ederek destek vermeye çalışıyor. Hiçbir şey yapmamaktan iyidir elbette.

Ancak; bu durumdan mağdur olan insanların, manevi desteğin yanı sıra maddi olarak ta desteğe ihtiyaç duyduğunu biliyoruz (ilaç olsun gıda olsun giysi olsun yada her neyse)
Bizzat oraya yardım götürecek imkanımız yok! Ancak buna yardımcı olan pek çok dernek var. Sitelerine girince online bağış imkanı da var. Bende bağış yapmayı düşünüyorum ancak hesapta bir sorun oluştu ve internetten para gönderemedim.

Neyse bankaya gittim ve üç ayrı derneğe Filistin için bağışta bulundum. Banka görevlisi oldukça ciddi biçimde “Siz öğretmen misiniz? “dedi.
Böyle düşünmekte haklıydı ; ancak okulda toplanan paraların yardım derneklerine yatırıldığını görmüş; benim bağışımın bireysel bir hareket olacağını düşünmemişti!

İnanın insan olarak çok üzüldüm; yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan bizler neden konu paraya gelince bu kadar ketum oluyoruz?
Bize bu nimetleri veren; elbet istediği an onu bizim elimizden alabilirde.
Bu gün o insanlar yardıma muhtaç ve bizim; az veya çok elimizden ne geliyorsa yardım etmek üzerimize borç.

Cömertlik çok güzel bir vasıftır, ve Allah rızası için verilen şeyler eksilmez aksine bereket olarak bize geri döner.
(not: Ziraat bankasına gittiğiniz zaman havale masrafı ödemeksizin pek çok derneğe bağışta bulunabiliyorsunuz!)
Evet bu konuyu da araya katıştırdıktan sonra gelelim ocak ayında kontrole :)

Kovanları açıp kapayanları gördükçe benimde deliliğim tuttu ve küçük kovanımı açtım. Normalde bu mevsimde böyle bir şey yapmam(yapamam) Ama dediğim gibi güzel havalar beni çarptı herhalde:)

Bu kovana arı silktiğimde neredeyse bir avuç arı vardı. Şimdi yaşaması mucize İnşallah bahara kat atacağım:)

Çerçevelerin ölçüsü bir karışımdan az büyük. Bu arada ne kadar cesur olduğum gözükmekte. Ufaklıkları çıplak elle değil ama muayene eldiveniyle açabiliyorum:) Benim için süper bir gelişme. Diğer kovanları kalın eldivenle açıyorum çünkü !

Tabii şu anda üzerimde maskede var onu görmüyorsunuz:)

İki dış çerçeveyi çektim.Bal stokları hemen hemen hiç ellenmemiş diyebilirim.

Üzerindeki besleme kutusunu aldım ve başka bir kutunun içine bal koyup onu tepe taklak kovanın üstüne koydum.Böylece daha az üşürler diye düşündüm bilmiyorum artık!

Sonra hızımı alamadım normal kovanlara geçtim. Birer çerçeve böldüğüm, aynı kovanın bir sağını bir solunu paylaşan iki aileyi açtım. Önlerinde mum kırıntıları vardı. Açmı kaldılar diye düşündüm. Onlarında bal stoğu hemen hiç ellenmemiş. İkisinde de az bir yerde kapalı yavru vardı.

Bu bölmenin üzerine koyduğum bezi nasıl propolisle kapladığı gözükmekte. Resmen propolis yığınağı!

Sonra buda yetmedi çok fazla hareket olmayan bir kovanı açtım. Durumunu merak ettim. Göbekte günlük yumurtalı gözler gördüm. Bal stoğu yerinde.

Hatta sanıyorum ki bu bal mevzusunu ben fazla abarttım. Arılar bu balları yemezlerse yavru yapacak yeri biraz zor bulurlar! Buda yanlış bir uygulama.
Arıların kış salkımı yapması için çerçevede boşluklar olması gerektiği söylenir; ben aç kalmasınlar diye bloke çerçeveleri kovanlara verdim. Kovanların bazıları mum kırıntısı atıyor ki açlıktan değil yer açmak için tırmalıyorlar!

Havalar mevsim normallerinde değil. Buğday tarlaları yağmur ve güzel havadan çoşmuş vaziyette. Ağaçlar kabarma yapmış arılar yavruya başlamış. Henüz ocak ayındayız? Eğer hava böyle giderde sonra iyi bir ayaz yaparsa meyve falan hiçbir şey kalmaz. Ne yapalım bizde kalanlarla idare ederiz:)

Kovanlarımın giriş delikleri oldukça açık konumda. Nem olmasın diye havalandırıyordum. Şimdi yavru başlamış daraltayım mı; daraltmayım mı karar veremedim?

22 Ocak 2009

Ben duruşuna; arılar polenine hasta!

Evet! Kar gitti; kardelenler çıktı. Kardelenler bu yıl erken açıyor gibi geldi bana!
Ama öyle değilmiş; geçen yıla göre; sadece birkaç gün önce açmışlar.

Kardelenleri yerinden oynatmazsanız soğanları dağılmaz ve böyle gurup halinde açarlar.İşte bir gurup!

Deli gibi kardelenlere gelmişler. Gelmesinede; kimin dişinin kovuğuna girecek merak ediyorum:)

Aralıktan bak bakalım; dışarıda kimse varmı?

Arıların fotoğrafını çekmek zor; yerinde durduğu yok ki! Bir o çiçekte bir başkasında.

Sanırsınız; marketin sebze reyonunda indirim olduğunu duyan gelmiş. Polenler; alışveriş sepetlerine dolup dolup gidiyor:)

Güneş vurunca kardelenlerin hafif bir kokusu olduğunu anladım. Ama çokta güzel bir koku değil!Görünüşleri kokularından daha güzel!

Ocak ayında polen olursa paylaşılamaması çok normal!

Bir bahçeye yetecek kadar kardelen var ama arılar için dahada çoğaltmak lazım! Bunun içinde soğanları bölüp zamanında çoğaltmaya almak gerek ki;uzun iş, kim yapacak...!

Sağ üstteki arı geçenlerde fotosunu yayınladığım karnı incelmiş yaban arısından.

Bu ise çok ilginçtir ki balarısı değil! Yaban arısı. Balarısına çok benziyor ancak daha küçük.Ben fotosunu çektiğim için net olarak gördüm. Bilmiyorum belkide bir tür balarısıdır?

20 Ocak 2009

Güne bakış!

Bir buçuk yada iki ay falan oldu benim ufaklıkta hiç hareket yok. Açayım diyorum kıyamıyorum. Besleme falanda yapmıyorum.
Stetoskopla dinliyorum hafif bir ses geliyor ama; kulaklar aldatabilir.

Kediyi üzerinde görünce delirdim;çıkacak başka yer bulamadın mı?
Ne yapıyorsun sen; ufaklıkları rahatsız edeceksin! Sonrasında kedi kovanın yanından uzaklaştırılır…

Güneş çıkınca nihayet benimkiler kapıda gözüktü; artık ümidi kesmiştim.

Şöyle hepsine birden maşallah diyeyim.

Bir ağaç gövdesinin üzerinde bir ana eşekarısı! Kafası kopmuş; çırpınıp duruyor.Ne olmuş anlamadım.

Çok kötü bir manzaraydı. Yapılabilecek birşey yok!

Trafik kazalarında da böyle oluyor. Allah kimsenin başına vermesin.

Hava bahar gibi ( birkaç noktada kar hala duruyor o başka)
Hamdolsun bütün kovanlarım ilk defa uçuşa geçti. Yavru uçurdular temizlik yaptılar. Maşallah süperdi:) Nazar değmesin diye görüntüleri yayınlamıyorum.
Allah’ın izniyle bu yılda kayıpsız tam kadro bahara çıkacağız:)

Eskiden olsa panik yapardım. Ölü arıları görünce ;Ama ölü miktarı kesinlikle çok değil; çünkü aylardır ilk kez kovan temizliği yapıyorlar.

Bunu yeni aldım yaprak dökmeyen cotoneaster yada kotonester(dağmuşmulası)
Yaprak dökeni vardı; dökmeyeni de olsun dedim. Her tür bitkiden bahçede olması lazım. Hedefimiz bu!

Bunlar benim yakışıklılarım. Mehmet Yüksel yayınlarsa bende yayınlarım dedim:) şaka!
Bunların özelliği yoluk boyunlu olmaları. Hele yumurtadan çıktıkları zaman aynen amerikan traşlı gibi halleri var. Çok tatlı oluyorlar. Etlerinin tadımı nasıl? Bilmiyorum yemedim!

Öterken yakaladık( kendini bu kadar parçalama tavuklar nasılsa sesini duymuştur:)

Bu ikisi kardeş. Annede babada beyaz değildi ama bu beyazlı çıktı . Çok şaşırdım! Hastanede karışmış desek?

Hiç sanmam!Olsa olsa bu genetiğin işi:)

17 Ocak 2009

Kendi Kendinin Işığı Olmak

Elimde gördüğünüz şu fener var ya; şu fener !.... devamı yazının sonunda:)

Bir gece vakti düşünün: Dışarıda fırtına çıkmış yahut şimşekler çakıyor. Herkes uyumuş. Sende tam uyumak üzeresin; ki gece lambası kırpışmaya başlıyor. Bir iki derken elektrik tık! Gidiveriyor.
Işıldağı yakıp beklemeye başlıyorsun. 45 dakika sonra ışıldakta aniden sönüyor. Kahretsin şarjı boşalmış.
Duvarlara çarpa çarpa mutfağa gidip buzdolabından mumları alıyorsun. Mumlar tereyağı gibi eriyip gidiyor. Tiryakilerin bir sigarayı söndürüp başka birini yakması gibi elindeki mumları ardı ardına yakıyorsun…son mumun alevi de tabağın içinde kaybolunca gözlerin yine karanlığa mahkum oluyor.
Pencerede acayip gölgeler beliriyor; takur tukur sesler gelmeye başlıyor. Son çare olarak kafanı yorganın altına sokup; kulaklarını ellerinle kapatıyorsun. Ama nafile bu seferde nefes alamıyorsun, kalbin çarpmaya başlıyor.
Burnunu yorgandan dışarı çıkarıyorsun; yine aynı sesler aynı gölgeler. Kısır döngü !
Allahım ne olur bir ışık olsa diye diye sabahı zor ediyorsun.

Her elektrik kesildiğinde yaşadıklarım hep aynı; abartma kesinlikle yok.
Evde üç tane ışıldak var. Ama gerektiği zaman hiçbiri çalışmaz ya şarjı boşalmıştır yada aküsü şarj tutmuyordur. Aküleri değiştirirsin birkaç ay sonra yine aynı hikaye. Zaten 3 saatten fazla çalışan ışıldak görmedim.
Pilli fenerlerin çoğu verimsizdir.Ledliler daha uzun süre gitse de yinede pilleri biter. Sende çevre kirliliğine atık pillerinle destek olursun.

Aslında birkaç sene önce sallayarak çalışan fenerleri duymuştum. Tam benlikti! Işığa ihtiyaç duyduğunda; kendi kendinin ışık kaynağı olacaktın. Ama araştırdım parakende olarak satmıyorlardı. Sonrasında bir daha ilgilenemedim sanırım. taaaaki …
Geçen gün ucuzluk pazarını geziyorum( hani şu incik boncuktan, bardak tabağa elektrik malzemesinden hırdavata kadar her şeyin bulunduğu dükkanlar) Küçük bir fener gözüme ilişti. Üzerinde pilsizdir, elle çalışır diyor.

Yanında bir mandalı var.

Mandalı birkaç kez basıp,bırakarak feneri besliyorsun. Sonrasında fener oldukça uzun bir süre parlak olarak yanmaya devam ediyor. Daha sonra ışığı gittikçe hafifliyor ama sönmüyor.
Dün akşam bir deney yaptım: Saat 19 da feneri doldurdum ve ışığını açtım(3 ledli) Kaç saat yandı dersiniz?
Tamı tamına bu akşam 18 e kadar (neredeyse 24 saat) aralıksız yandı. Halada ateş böceği gibi yanıyordu ki ben kapadım.

Evet abiler ablalar! Görmüş olduğunuz bu aleti 3 liraya almış bulunmaktayım ve son zamanlarda aldığım en zevkli şey bu diyebilirim, bayıldım. Çevre dostu, hafif, ucuz! Düzgün kullanılırsa uzun zaman görevini yerine getirir diye düşünüyorum.
Her arıcının değil;bence her insanın yanında ; çantasında bir tane bulunmalı.Işığa ne zaman ve nerede ihtiyaç duyacağımız hiç belli olmaz.
Değil mi !

14 Ocak 2009

Havanın Durumu ve Alışveriş

Öncelikle hava durumundan bahsedelim. Soğuk hava yüzünden arıların yüzünü neredeyse bir yıldır göremiyoruz; seslerinle idare ediyoruz. Kar pek çok yerde erimeden duruyor. Ama yollar temiz. Birkaç gündür geceleri şiddetli kırağı yapıyor ve derece sabahları -11; - 12 yi gösteriyor. Gözlemlediğim bir şey özellikle lpg’li araçların sabahları çalışmamakta inat ettiği ve sahiplerini de kahrettiği yönünde :)

Bu gün sabaha karşı başlayan çisenti yağmur ise tam bir felaketti. Hava sıfırın altında olduğu için yağan yağmur anında dondu ve yollar buz pistine döndü. Servisler gelemedi, otobüsler adım adım gitmeye çalıştı.
Pek çok arabanın kaydığına ve pek çok kişinin düştüğüne şahit olduk ki; gülmek aklımızdan geçmedi değil! Ancak benimde düştüğüm zamanlar olmuştu ki :) hiç iyi bir durum değildi.
Sonradan öğrendiğimiz üzere bugün pek çok trafik kazası olmuş. Pek çok kişide düşme sonucu hastanelik olmuş! Cümleten geçmiş olsun diyoruz ve başka bir konuya geçiyoruz;

Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız bir öneri: Alışverişte “869” la başlayan barkod numaralı “yerli” ürünleri tercih etmemiz yönünde.
Ancak burada bir yanlış anlama var! Barkodların başındaki ülke numaraları o ürünün, o ülkede üretildiği anlamına gelmiyor.

Barkod numarasını: Üretici, dağıtıcı veya ithalatçı firmada verebiliyor. Örneğin Çin’den ithal edilen bir üründe Türkiye’den alınmış bir barkod numarası pekala bulunabiliyor.

Türk olduğunu sandığım bir eldiven markası.

Barkodunu inceliyorum 869’la başlıyor. Yerli malı olmalı?

Sonra biraz daha inceliyoruz başka bir kenarında Malezya üretimi diyor.

Bu bir temizlik ürünü. Polonya dan ithal edilmiştir diyor. Barkod numarası ise sanırım UK'ı işaret ediyor.

Bu da bir su markası; şu an boykot edilen markalardan. Barkod numarası 544’le başlıyor. Sanıyorum 544 Belçika’nın kodu. Su Belçika dan mı geliyor demeyin. Dolum fabrikası Sapanca da . Yani su bizim suyumuz ama firma boykotluk:)

Buradan anladığımız üzere barkod numarası, ürünün üretildiği ülkeyi tespit etmek için kullanılamaz. Ayrıca bir malın üretildiği ülkeyi bilmek çokta önemli değil!!!
Asıl olan o “firmanın” hangi ülkenin firması olduğu yada kime destek verdiği?
Bu yüzden boykot yapacaksak barkodlara bakalım elbette ama her gördüğümüz 869’lu ürünü de sorgulamadan almayalım.
En güzeli hangi firmaları protesto edeceğimizi bilerek firmaya yönelik boykot yapmak.
Hangi firmaları boykot edeceğinizi siz zaten biliyorsunuz:) O yüzden ben birşey söylemiyorum!

10 Ocak 2009

Stetoskop

Stetoskopun ne olduğunu bilmeyen var mı?
Hani şu genelde acil doktorlarının sürekli boynunda takılı olan şey! Doktor kravatı da diyebiliriz:)
Yunanca bir kelime olan stetoskop; stetos (göğüs) ve skopein (bakmak) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Adından da anlaşılacağı üzere vücut içindeki sesleri dinlemek için tıp alanında kullanılan bir cihaz.

Hava çok soğuk ve arılar yaşıyor mu merak ediyorum! Kulağımı kovana dayıyorum ama bir şey duyamıyorum.Üstelik bu arada kulağımda buz tutuyor:)
Kendi kendime dedim ki: Ben duyamıyorum ama ;arılar salkımda da olsa mutlaka zayıf bir ses çıkarıyorlardır değil mi? O halde neden kovanları stetoskopla dinlemiyorum.

Evde iki stetoskop var. Biri normal stetoskop; biride abimin motorların sesini dinlemek için kullandığı stetoskop.
İkisini de yanıma aldım. İlk önce normal stetoskopun diyaframlı kısmını kovana dayadım. Dayadım ama çevreden o kadar çok ses ve çıtırtı alıyor ki arıların sesini ayırt edemiyorum. Diyaframlı kısmın “vücut” gibi yumuşak yerlere dayanması gerektiği kesin! Kalbimi dinliyorum güzel ses veriyor fakat zar hassas olduğu için kovanlarda pek işe yaramadı!

Bu abimin motor seslerini dinlemek için kullandığı bir tür stetoskop.

Ucunda bir koni yada çan var. Abim buraya koli bandı gererek bir tür diyafram yapıyor; sonra şiş tarzında uzun metal bir çubuğu diyaframa adapte ediyor ve dinlemek istediği motor veya balasta şişi değdirerek sesleri dinliyor!
(sesi dinlenecek olan nesneler meydanda değilse küçük deliklerden şişi uzatıp dinlemesi çok kolay oluyor)

Neyse bende çanın ağzına önceden bir koli bandı yapıştırdım.

Şimdi bu stetoskopu kovanın girişine dayıyoruz.

İşte bu ! Arıların sesini çok net olarak duyuyorum. Parazit ve çıtırtı oldukça az. Bütün kovanları dinledim. Hepsinde az yada çok uğultu var. Ama iki küçük bölmede daha yoğun ses aldım.Bu bölmeler bir ay önce balla beslenmişti sebep bu olsa gerek!

Biliyorum kovanlara vurarak ta arıların sesini rahatça dinleyebiliriz. Ama bu mevsimde arıyı rahatsız etmek yapılacak iş değil. Stetoskopla arılar hiç farkına varmadan onları dinledim ve yaşıyor olduklarını duymak hoşuma gitti doğrusu!

Hava buz gibi; kar yerde duruyor.Tarlada çok güzel izler oluşmuş. Burada bir kuşun kara göğüs üstü indiği gözüküyor ; kuyruk kanat oldukça net.

Sonra yürümeye başlamış...

Burada ise küçük bir kuş tarlada ot gördüğü yerleri tohumlarını yemek üzere dolaşmış( ayak izleri minicik)
Hani bulmacalar vardır rakamları takip ederek çizgi çizersiniz. Sonra ortaya bir şekil çıkar ya; aynen onun gibi .

"Karda yürüyüp izini belli etmiyor" derler; Merak ediyorum karda yürüyüp de iz bırakmamak mümkün mü:)

Bir kuşun ayak izi;

Bu ise bir ördek izi; çok tatlı:)

Kedi patisi!

Bu ise köpek patisi;

Benim zavallı kardan adamım;boynunu bükmüş garip. Oysaki birkaç gün önce nasılda neşeliydi. Şimdi yavaş yavaş ölüyor, gidişata dur demek imkansız!

İçimi acıtsada "Her canlı er yada geç ölümü tadacak" değil mi?