24 Şubat 2011

Yağmurlu bir gün!

Çoğu zaman hemen yaparım, şimdi yaparım dediğimiz şeyleri yapmaya fırsatımız olmuyor.

Birkaç gün sulh hukuk mahkemesinde işim vardı. Çok şükür davalık bir durumumuz yok ta..
Babam hastalandığı zaman emekli maaşının çekilebilmesi için vasi atanması gerekti (vekalet verecek durumu yoktu ; yoksa vekalet verirdi!)Annem vasilik için mahkemeye başvurdu.

Vasi atanması kolay bir şey değil, dava birkaç ay sürmüştü! Hatta mahallede gelip soruşturmuşlardı; annemle babam arasında menfaat çatışması geçimsizlik falan var mı diye. Sonunda annem babamın vasisi oldu. Bu kararlar 2 yıllık!
2 yılda bir vasilik kararını yeniliyorsunuz. İşte bende yenileme için koşturuyordum. Annemi de yanımda koşturuyorum tabii! Nihayet hallettik..

Onu hallettik derken; annem hastalandı; başı dönüyor ! Baktım tansiyon 16 ya çıkmış. Sonrasında istikamet hastane:) Holter taktılar( bir günlük tansiyon ölçümünü yapıp hafızaya alan bir alet!) Orada da değerler aynı benim ölçtüğüm gibi çıktı; kolesterolde yükselmiş; neyse işte ilaç verdiler şimdi şükür iyi.

Bu arada tarlaların gübresi gelmiş. Herkes atmış atıyor.Geçen yıllara bakarak şubat başı üre için erken gibi gözükse de bu yıl için normal bir zaman.Yağmur yağmadan bizde atmalıyız

Haydi traktörle girmeyelim, ezilmesin buğday, elle atalım gübreyi diyorsun.
Normalde elle atacağımız zaman; adam tutup attırıyoruz gübreyi! Geçen yıl 15 dönüme 50 lira verip attırmışız. Ama öyle paran da olsa her zaman işini yaptıracak adam bulamazsın. Çoğu kişi işsizlikten yakınır ama iş yapmaya da tenezzül etmez; köy kahvesinde bacak sallamayı tercih eder… o da ayrı bir konu!

Abimle dedik: “Bu yıl biz atalım gübreyi. Bir ilk olsun, atar mıyız? Atarız !
Hani öyle elle atma tecrübemizde yok; ben zaman zaman atıyorum ama daha küçük yerlere.
Şimdi atacağımız yer “25 dönüm”. Dönüme 10 kilo üre atacağız. Annemi hastaneden getirdiğimiz gibi haydi biz tarlaya. Hava nasıl soğuk. Gerçi özellikle soğuk havayı seçtik yoksa üre buharlaşıp gidiyor.
Aşağı yukarı gübreyi atıyoruz… bakıyorum ben atmam gereken gübrenin ancak yarısını atabiliyorum! Yani şöyle diyelim ben ancak dönüme 5 kilo atabiliyorum:)Avucum küçük olduğuna mıdır nedir?
Sonrasında bütün tarla bitince attığım yerlerin üzerinden bir daha geçmek zorunda kaldım, Gübre bitsin diye. Çift dikiş oldu yani:) Ama sağlam oldu.

O gün kırlarda ciddi bir ayaz yedik! Şükür hasta olmadık. Ama günlerce omuzlarım ağrıdı. Gübreyi ayın 15’inde attık. 2 gün sonra yağmur düştü o günden beri hava serin. Arılara bakacağım dedim bakamadım. Hava düzelsin diye bekliyorum.
Ama sulukları takip ettim arılar soğuk falan demeden su taşıyor, demek ki yavrulama başladı.

Tabii hava soğuk arılara bakamıyorum diye iş yapmamazlık etmiyorum. Yerlerine dikilecek fidanlar var onları söküp yeni yerlerine ekiyorum. Fidanlığa uğramıştım; gidince bir şey almadan çıkamıyorum. Hastalık gibi bir şey olmuş bende!

Vişne aldım, badem aldım,


Defne;


Ters söğüt aldım iki tane . Bu söğüt fidanı 6 lira ama beğenmedim bence çok küçük serçe parmağım kalınlığında. Ne zaman adam olacak bu?

Karaçam aldım boyu 1 metre civarı. Fiyatı 15 lira, bence karaçam için çok pahalı. Sizce pahalı değil mi? Arıların içine ektim, bir tane daha alıp oraya ekeceğim.
....................................
Fidanları toprağı kazmadan ekemezsiniz. Ben toprak bellemeyi ve çapalamayı hiç sevmem. Neden sevmem? İşten kaçtığıma değil. Bizim topraklarda çok miktarda solucan var. Özellikle nemli zamanlarda bu daha da yoğun oluyor. İşte şimdi fidanları ekmek için çukur açıyorum ya. Solucanları istemeden bel küreğinle doğruyorum!


Al işte, bugün kestiğim solucanlardan biri.

Her ne kadar insanlar birbirine hakaret için seni pis solucan falan deseler de…Solucanlı toprak iyidir. Solucanlar bitki çürüklerini parçalar toprağı havalandırır. Bizim dostumuzdur. Ben solucanları da seviyorum; mecbur kalmasam toprağı hiç eşelemeyeceğim ki kesilmesinler!
Bazıları solucan ikiye bölününce iki tane solucan olur sanır. Annemde öyle sanıyor örneğin!

Yanlış. Solucanın sadece kafa kısmını üzerinde bulunduran parça, kesik kısımdaki yarasını kapayıp hayatına devam edebilir ama çoğunlukla kesilen solucanlar ölür.


İşte sağlıklı bir solucan:)
Ortaokulda öğretmenin sorduğu bir soru aklımda: Solucanın dişisi erkeği nasıl belli olur?
Cevap şu: Solucanlarda dişi erkek yoktur. Hermafroditlerdir. Yani çift cinsiyetli:)

Evet… fidan ekiyorum dedik; kimilerinin yerini değiştiriyorum. Bu arada kuruyan ağaçları kesiyorum.

Japon erikleri nedense bizim topraklarda verimli olmadı. Bakayım hımm…1,2,3,4 tane Japon eriği vardı. Erikte verdiler koca ağaç oldular ama bir bir kurudular sebebini bende anlamadım!


Meyve ağaçlarını değil de diğer ağaçları buduyorum. Özellikle karaağaçlar,

Köklerden fışkıran yavruları bir tane bırakıyorum, alt dalları temizliyorum falan!


Bugün yağmur kar arası bir şeyler atıştırıyor hava soğuk,

Görüntü havanın kasvetini anlatmaya yetiyor. Kumrular tellere dizilmiş!

Başımda şapka, ağzımda şal, iş yapmaya koyulmuşum. Önüme ne gelirse onu yapıyorum. Birkaç fidan ektim; sonra gözüm artezyen borusuna takıldı. Plastik boru topraktan 40 cm kadar yukarı çıkıyor. Çıplak boru güneşte çıtır çıtır yanıyor. Şuna bir kutu yapayım dedim. Uzun zamandır yapayım diyordum da şimdi nasip oldu.
( 8 metrede suyumuz var şükür. Allahın bir lütfu! Suyu olmayan bahçe düşünülemez. Kışın borular donmasın diye dalgıcı kuyudan çıkarmıştım. Bahara yeniden indiriyorum)


Yaklaşık 20*20 bir kutu.

Üstüne de tahta bir kapak.Bir parçada saç buldum kapladım. Sacın köşelerini özellikle kıvırmadım. Öyle daha hoşuma gitti.

Abim diyor: “İnsan onun kenarlarını yatıştırmaz mı?
Ben öyle istedim öyle yaptım. İşi ben yaptığıma göre; benim istediğim gibi olacak! Değil mi ama?
...........................
...........................
...........................
Boruya kutu yapmak için malzeme ararken büyük bir parça saç buldum rengi biraz kararmış ama olsun( sacın rengi zamanla alaca bulaca oluyor ya, öyle)

Her zaman malzeme almaya paranız olmayabilir; ola ki paranız var malzemeyi getirecek araç bulamazsınız; her malzeme arabaya sığmaz. Yada istediğiniz malzemeyi istediğiniz zaman bulamazsınız işte böyle bir durumda insanın kenarda köşede işe yarar malzeme bulmasının nasıl bir duygu olduğunu bilemezsiniz.

Belki de bilebilirsiniz… bilmiyorum.

Gerçi, maddi durumu yerinde olanlar çoğunlukla bu duyguyu bilemez, çünkü onlar istedikleri zaman istedikleri şeye sahip olabilirler!


Çocukken, annem bir şeyler dikerken yanından ayrılmazdık; kasabın kapısındaki kedilerin ayrılmadığı gibi.
Bakardık ki annem bir etek bir buluz diksin. Diksin ki eğer bir parça ışıltılı kumaş artarsa… ki, “bu artan kumaş elim kadar bir parça olur” ve eğer o kumaş parçasını annem bize verirse, bizde bebeğimize bir elbise dikerdik. Dünyalar ne kelime, dünyadan daha büyük bir şey varsa o bizim olurdu. Maddi durumumuz iyi değildi, çocukların keyfini eylemek için kimsenin ayıracak ne maddiyatı nede zamanı vardı. İşte o günlerden getirdiğim bir duygu olmalı ki; kenarda köşede işe yarar bir malzeme bulunca çok seviniyorum:)

Çok şükür şimdi makul ölçüler içinde istediğim bir şeyi alabilirim; ama çocuklukta yaşadığın şeyleri de silip atamıyorsun işte!

Eski tahtalardan söktüğüm çivileri bile atamıyorum; eğer çivilerin belinde bir problem yoksa( küften incelmemişlerse) elimde çivi kalmayınca bazı yerlere eski çivileri düzeltip yeniden kullanıyorum. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum.


Arıların yanında bir malzeme sandığım var. Çok bir zaman oldu yapalı. Saç bulamamış üstünü naylonla kaplamıştım. En son naylonda güneşten yanmış ve içine su sızdırıyordu. İşte bu sacı görünce hemen ampul yandı.Yağmur üstümü ıslatıyor ama aldırmıyorum. Saç buldum ya sevinçliyim.



Kestim biçtim tam benlik. Sandığın kapağı da oldu.
Buna da şükür!


09 Şubat 2011

Haydi Bismillah!

3-4 gündür hava güzel! Ama geceleri kırağı ve buzlanma devam ediyor! Dün ilaç yazdırmak için sağlık ocağındaydım. Döndüğümde neredeyse ikindi olmak üzereydi ama kardelenlerin üzerinde benim ufaklıkları görünce çok şaşırdım.Çiçekte arı olabilir ama… adı üstünde “karı delen” de arı görmek, kendi arılarımı görmek, üstelik bu yıl ilk kez arılarımı bir çiçekten polen alırken görmek tarifi mümkünsüz bir mutluluk!!!

Geçen gün baktım da; arılar bu yıl polen alamayacak kardelenlerden dedim; üzüldüm! (Ortada bir çiçek varsa ve arılar ondan birşey alamıyorsa o çiçeğe ziyan olmuş gözüyle bakıyorum ben)

“Herkes nasibini yer” derler ya; işte onlarda nasiplerini almışlar yuvalarına götürüyorlar!

Bacaklarındaki sarı polenler görülebilir.

Kimsenin dişinin kovuğuna girmez belki toplanan polen; ama bir umut olacağı kesin, kovanın içinde baharı dört gözle bekleyenler için:)

Soğuk havada kardelenler, içindeki polenleri korumak istercesine damla şeklinde kapalıydı.

Şimdi ise yapraklar açılmış.Arıların gelmesi için etrafa hafif bir koku yayıyorlar.




Birinden gördüğümüz , birisinden duyduğumuz , bloglarda okuduklarımız ister istemez etkiliyor bizi ; özellikle bu günlerde küçük kovanların bal stoklarının yetersiz kalmış olabileceği; bitmiş olabileceği aklımızı kurcalamaya başlıyor. Uykular kaçıyor...

Evet, (işte böyle bir ön yargıyla) bugün öğleden sonra benim küçük kovanımı bal vermek üzere açmaya koyuldum.
Aylar sonra ve bu yıl ilk kez bir kovanı açıyorum.

Haydi Bismillah…
Besmeleyle başlayan iş bitmiş demektir. İnşallah bu yılda işlerimiz yolunda gider,arılarımız sağlıklı olur, Allah kazasız belasız sezonu kapamayı nasip eder.

Duman falan vermeden kovanı açıyorum. Maşallah.Benimkiler mahmur gözlerle bana bakıyor.
Hay Allah, uykudan mı uyandırdık, ne yaptık? Güneş üzerlerinde parlıyor; ufak bir hareketlenmeden sonra tepki vermiyorlar. Kovanın üzeri iyice ve sıkıca kapalı olmasına rağmen nemlenme yok! Bu, şu an için iyi birşey olsa gerek.
En sağdaki çerçeve boş; onun yanındakinin bir yüzü bal dolu.Onun yanındaki de dolu gözüküyor.
O halde bal vererek arıyı uyandırmayalım!

Ama madem o kadar rahatsız ettik, teselli armağanını hak ettiler: "Atıştırmalık bir parça bal":)

Atıştırmalık dedimde aklıma birşey geldi: Zamanını hatırlamıyorum, arıların durağana girdiği bir dönemdi; arıcılardan biri arısına kek yada bal vermişti. Neden verdiğini sorduğumda da "ağızları boş kalmasın" demişti:) hehehe!
Polen bir gelmeye başlasa; biz de nasipse ağızlarını boş bırakmayacağız ama!

Yarım kilo bal hazırlamıştım. İnşallah hava müsait giderse şubat sonuna doğru vereyim.


Balı yiyen kapının önüne çıkıyor. Ee tatlıdan hayvanın yüreciği yandı üstüne bir parça soğuk su içmeli:) Bu mevsimde arasanda sıcak su yok ki zaten!:)


Bunlar bazı kovanların önündeki görüntüler.

Ölüler dışarı taşınmış. Çok gibi duruyor ama bütün kış neredeyse temizlik yapmadıkları düşünülürse(?)

Havanın yeniden soğuyacağı haberi geldi ki; arıları besleyerek harekete geçirmek istemiyorum.

Tabii imkan olursa; önlerinde yoğun ölü olan kovanları şöyle bir açıp bakmalıyım!

Yani; bakarım inşallah!

04 Şubat 2011

Keçi İnadı!

Kardelenler kışın çiçekleri!

Kar, buz üzerlerini basmış; boyunlarını kaldıramıyorlar.

Çok zarif bir çiçek!


Görüntü 28 ocak 2011! Erik bahar açmış!Şimdiye gördüğüm en erken bahar:)



Erik tutar mı? Hiç sanmıyorum.

Havayı nasıl anlatsam... çok soğuk! Günlerdir bir kırağı düşüyor su kovaları olduğu gibi buz tutuyor. Çok ayaz var çok! Kargalar saksağanlar yere inmiş yem arıyorlar.


Bu sanırım florya!

Bu da başka bir kuş! Soldaki florya sağdaki ne?


Büyüklüğü sığırcık kadar! Sürü halinde kuşburunlarını yemeğe geliyorlar. İsmini bilen varsa öğrenmekten memnun olurum.
......................................................
......................................................

Birkaç gün önce bir haber vardı ; büyük ihtimal okumuşsunuzdur(?)
Bolu’ya keçi sütü fabrikası kuruluyor! Dondurulmuş pastörize keçi sütü ve sadece keçi sütünden ürünler üretilecek! Süt dondurulmuş olarak satılacak besin değerlerini kaybetmeyecek! İnek sütüne alerjisi olanlar bile keçi sütünü tüketebilecekler!
Babam “Keçi sütü anne sütüne en yakın süt” diye söyler dururdu da inanmazdım. Haklıymış!

Küçük bir bahçe bulan doğayı seven ; doğal yaşamayı sevenlerin bir numaralı tercihi meyve ağacı ekmek,birkaç kovan; birkaç tavuk ördek ve keçi yetiştirmek!
Mustafa Hilmi Bey dün bir yazı yazmış bloğunda! Keçi sağım yerlerini gösteriyor; keçileri nasıl rahat sağabiliriz diye araştırıyor!
Bende bir şeyler söylemek istedim ama baktım yazım yorum için oldukça uzun olmuş:) Bende buraya yazayım ne olacak?

Babamda pek çoğumuz gibi keçiye çok meraklıdır! Emekli olduktan sonra ve kırda küçük bir evimizde olunca ilk olarak pazardan bir tane sağmal keçi getirdi. Adı “Çıtır”dı! (Ben daha önce keçi görmemişim. İnek deseniz bir iki kez! Köyde ananemlerin inekleri vardı; yengem sağarken bir kere bana da sağ demişti de yüzüm gözüm süt olmuştu, 7-8 yaşlarındaydım!:)

Neyse ;ben babamın getirdiği keçiyi doğaçlama yaparak sağdım;inan olsun çokta güzel sağdım:) Ama hayvanın memelerini dikenler falan çizmiş sivilceler olmuş! Canı yandığı için huylanıyor. Sonrasında memelerindeki çizikleri tedavi ettim de iyileşmişti! Ne mi oldu; “Çıtır” bizim keçilerin atası oldu ondan çok yavru sahibi olduk. Sonra yavrular yavruladı falan filan. Kaç tane keçi elime doğdu (bu arada oğlaklar çok şekerdir, aynen bebek gibi; kucağınıza alın süt kokarlar:)


Gelelim ben keçiyi nasıl sağarım:
Bizim keçilerimizin boynunda daima tasma vardır. Keçi boynuzsuz dahi olsa yakalaması kolay olur. Sağım yapacağımız zaman boynunu şöyle bir karış zincir bırakarak duvara sabitleriz (aynı köpek bağlar gibi!) Zincirlerinde fırdöndü vardır herhangi bir boğulma problemi oluşmaz. Böylece sağım sırasında kafasıyla bizi rahatsız edemez.
Hatta keçiyi köşeye bağlarım. Bir tarafı duvara dayanırsa iyi olur! Çünkü poposunu sağa sola atmak isterse bir tarafta duvar bir tarafta biz oluruz gidemeyeceğini anlar sağılmaya razı olur:)

Sağım sırasında ayak tepmesine gelirsek oldukça zor bir durum çünkü bunun çözümü yok gibi! Hayvanın kendini rahat hissetmesi lazım eğer rahat olmazsa hem sütü size vermez hem de huysuzluk yapar. Keçi inadı derler ya; işte ondan:)
Eğer rahatsa sütü salar ve geviş getirmeye başlar! Sağım sırasında geviş getiriyorsa işler yolundadır:) Çünkü memesi sütle dolmuş bir hayvan rahatsızdır bir an önce sütünü verip rahatlamak ister.

Hayvana hiç sert davranmam; gerekirse boynunu sırtını kaşırım rahatlasın. Vurmak dövmek hayvanı huysuz yapar, yüksek sesle bağırın ondan bile rahatsız olur!
Karnı aç olmasın; susuzda olmasın yoksa elimizdeki süt kabını yem sanıp yada su sanıp hep kaba ulaşmak koklamak ister, tepinir durur:)

Ayrıca sağım yapılan yerde ve barınaklarda devamlı hayvana sataşan at sinekleri kara sinek yada sivrisinek olmamalı. Özellikle sivrisinekler keçilerin memelerini çok fazla sokar hayvan memesini kimseye elletmek istemez.

Genellikle hep alıştığı kişinin kendini sağmasını ister; sağım yaparken aynı kıyafeti giymekte de fayda var yoksa huysuzluk yapabilir!

Özellikle ilk başlarda yavrusunu daima yanında görmek ister; göremezse huysuzlanır o halde süt sağarken yavrusunun yanında olmasında bir sakınca yok. Çünkü yavru küçükken çok bir süt içemez. Hatta yavrulara tutup zorla süt içirtiriz! Bizim sütümüzü içip bitirecek diye korkmamıza gerek yok yani:) İlerleyen zamanlarda (yavrular koca adam olunca) bir paravanın arkasına koyar sütü sağınca annesinin yanına alırız.

Memesinde yara falan olmaması gerek bunu söyledik ayrıca bu hayvanların bence en önemli rahatsızlığı "mastitis! " Eğer hayvanın memesi mikrop kaparsa meme büyük zarar görüyor, hayvan ıstırap çekiyor kendini sağdırmak istemiyor, hem tedavisi oldukça meşakkatli! Ayrıca tedavi etmeniz durumunda bile memeyi kaybetmeniz mümkün( yani memenin körelmesi)

Sağım yaparken oyalansın diye hayvanın önüne yem koymak bir kısım çözüm gibi gözükse de bazen terside oluyor. Hayvan yemini sizden kıskanıp daha fazla huysuzluk yapabiliyor.

Ayrıca sağım öncesi memesini ılık suyla yıkayıp kurularsak hem hayvan rahatlar hem de memesi tozdan pislikten arınmış olur!

Aklıma gelenler bunlar; ayrıca süt sağmak çok zevkli bir iş:) Tavsiye ederim. Bir keçi bile bir eve fevkalade yeter. Sütünüz yoğurdunuz peyniriniz eksik olmaz!

Keçilerimizin sayısı artmıştı bakamayınca sattık. 2 tane bırakmıştık. Geçen yaz dişi olana ot vermiştim yarım saat sonra baktım hayvan ölmüş ağzından hafif köpük gelmiş. Onu böyle ani ne öldürdü bilmiyorum, otun içinde bal arısı vardı da keçiyi boğazından mı soktu? Çok üzüldük saanen kırmasıydı!
Erkek olanı da kurban ettik. Şu an keçi yok. Bahara belki…

Son olarak; keçi yavrularının(oğlak) ve kuzuların daha annelerine doyamadan henüz süt emerken kasaba satılmasına , kesilmesine karşıyım.
Neymiş efendim: “süt emerken etleri daha lezzetli olurmuş!!!”
Yapmayın! Hesap vermekten hiç korkmuyor musunuz?