25 Ağustos 2010

Kıl oldum abi!

Çok sıcak bir ağustos ayı! Ramazanın bu sıcaklara rastlaması oldukça zorluyor insanı ! Hele ki güneş altında; yada sıcak ortamlarda iş yapmanız gerekiyorsa!
İşte… bir şeye inanmak ve inandığı şeyin gereğini yapmak böyle bir şey!
Bir yerlerden insana manevi bir destek geliyor; gayret geliyor “Dayanamam öldüm bittim” diyorsunuz ama bakıyorsunuz iftar olmuş bile:)
Günü 1-0 önde bitiriyorsunuz; insan daha ne ister şu hayatta?

Arıları bugünler ellediğim yok; inşallah bayrama açık görüş yapacağız! Daraltma ilaçlama vs.! Şu sıra dışarıdan bakmakla idare ediyorum; yağma falan olmasın kafi !
Kovanlara harıl harıl su çekiyorlar! Bu yavrulamanın yüksek değerlere ulaştığını gösteriyor. Hayırlısı artık!

“Bu yine neye kıl olmuş?” derseniz; geçmişte aklıma takılan ama yüksek sesle dile getiremediğim bir sorudan bahsedeyim.
Yaklaşık dört sene önce olmalı; ilk kez kendi hasadımı yapacağım zaman!

“ Arı fırçasının kılları neden yapılmış olabilir?” özellikle de “Arı fırçası domuz kılından yapılmış olabilir mi?” diye!

Kusura kalmayın! Benim aklım farklı zamanlarda farklı şekillerde çalışıyor! Olmadık konularda olmadık şeyler aklıma takılır:)

Ha! “Benim için fırçanın ne kılı olduğu önemli değil; böyle kıldan tüyden konulara kafa yorma” diyebilirsiniz! Tabii ki isteyen istediğini yapabilir şu hayatta, şahsen benim içinde başkasının kişisel tercihleri hiç mi hiç önemli değil!

Ama.. bana göre bir sorun vardı! Fırça bütün peteklere; ballara temas ediyordu ister istemez!
Sonra bu balları ben yiyorum ;başkalarına yediriyorum! İşte bu önemli! Mis gibi elde ettiğim bir ürünü bilerek veya bilmeyerek kirletmek istemem.

Fırçamı kendime göre analiz ettim ve içinde hayvansal kıl olduğuna hükmettim! Bu kılın ne olduğunu bulmam lazım!
O zaman bloğum yoktu. Fotoğraf makinem falanda !
Beyazkovan uğrak yerim! Ama foruma da yazamamıştım derdimi ; hani sırf dikkat çekmek için yazıyor; yada provakatif amaçlı yazılmış demesinler; belki de yanlış anlarlar vs. vs.!

Ne yapayım bende güvendiğim birkaç arıcı abime bu konuda soru sormuştum. Yazıyı okuyunca hatırlarlar belki?

“Yok olmaz öyle şey dediler! İmkansız arı fırçasında domuz kılı olması mümkün değil”
Bende ikna olmadım ama konunun üstüne sünger çektim sanırım!

Geçen gün internette dolaşıyorum ; tamamı “domuz kılından” yapılmış “hemde yumuşak dokunuşlu” arı fırçasını görünce... dedim ki; demek ki yersiz değilmiş şüphem! Sonuçta bizim ülkemizde de fırça yapımında tonlarca domuz kılı kullanılmıyor mu?

Fırçam dıştan bakıldığında bildiğiniz beyaz arı fırçası! Babam birlikten almıştı yanılmıyorsam. Üzerinde marka falan yok. Bu fırçalar arılar için; bal için özel olarak üretilmiyor olsa gerek. Çünkü ağaç saplı el fırçası olarak geçiyor adı!

Neyse; ilk bakışta naylon olduğu belli gibi! Naylon kılları da görüyorum zaten . Ama daha dikkatli bakınca içinde hafif kahverengimi desem; sarımı desem ne desem; evet farklı renkli kıllar var!

Çok eski zamandan beri naylon kılın, naylon ipliğin yanınca nasıl bir koku verdiğini biliriz.Çakmakla yakınca böyle büzüşür ucunda topak olur. Leş gibi naylon kokar ve topağı elinizde kırmaya kalkınca kırılmaz. Taş gibi olmuştur.

Hayvansal kılı da biliriz. Yanınca kendine ait hayvansal bir kokusu olur, kıl kokusu! (Hani ocakta elimiz tütsülenince bir koku çıkar ya işte kıl kokusudur:) Yakınca böyle aniden kavlanır gider. Ucunda pek topak olmaz ama kalan kısmı parmaklarınız arasına alırsanız elinizde sadece külü kalır!

Beyaz naylon kıllar! Birkaç tane koparıp bir araya getirdim. Çakmakla yakıyorum!


Ses çıkarmadan büzüşüyor naylon kıllar. Ucundaki topağı ezmeye çalışıyorum topak dağılmıyor!

Sarımsı kıllar! Yine birkaç tane koparıp yakıyorum!

Cızırdayarak yanıyor! Yanarken kıl kokuyor. Ucunda oluşan yanığı parmak arasında eziyorum olduğu gibi kül olup gidiyor.

Bu fırçada iki farklı tip malzeme var! Biri naylon ; diğerinin ise hayvansal olduğu kesin ama ne kılı olduğunu tam bilmiyorum! Keçi kılı? At kılı? Domuz kılı?
Sizinde böyle fırçalarınız varsa bizzat deneyip görebilirsiniz!

Kılları mikroskopla tek tek analiz etme imkanımız yok!!! Benimkinin at kılı olduğuna inanmak istiyorum! Ancak inanmak istemem emin olduğum anlamına gelmiyor!

En iyisi nedir? Bal üretiminde ; “tamamen” naylon olduğuna emin olduğumuz fırçaları kullanmak; olmadı at kılı olduğuna emin olduğumuz; olmadı kaz kanadı falan!
Yoksa neyin içinde ne olduğu hiç mi hiç belli değil!

08 Ağustos 2010

Yaz Sıcağında

Bir “gece uykumuz” vardı: Yumuşak yatağımıza yatıp, kafamızı silikon yastığımıza gömdüğümüz, tabir yerindeyse bebek gibi uyuduğumuz … Sabah olunca dinlenmekten çok yorgun kalktığımız…
Olsun… yorgun kalkıyorduk ama yinede güzel şeydi uyumak!!!
Günlerdir uyuyamıyorum. Uyuyorum uyumasına ama gecede 10 kere uyanıyorum.
Evin bütün pencereleri açık. İçeri gram hava girmiyor ! Ter; üzerinizi güneş yağı gibi kaplamış olduğu yerde yapış yapış duruyor. Sağa dön olmuyor sola dön olmuyor.
Yatakta gidecek yer kalmayınca kendimi halının üstüne, yere atıyorum. Bir kısım orada da yuvarlanıyorum.
Olmadı hazır yere inmişken mekik çekiyorum; bacaklarımı çalıştırıyorum. Bakıyorum sabah ezanı okunuyor. Ezanı duyup namazı kılmamak olmaz. Sonrasında halının üstünde uyuyup kalıyorum.
Sabah uyanıyorum; ağzımda halının kılları; yüzüme halının deseni çıkmış. Açık pencere sabaha karşı üzerimi yaladığı için hapşurmaya başlıyorum, boğazım acıyor!
Buna uyumak denirse bir geceyi daha geçirmiş oluyoruz!
...............

“Küresel ısınmanın sonucunda klima olmayan ev kalmayacakmış”
Kışın sobalı evlerde olduğu gibi bütün aile klimalı odaya mı toplanacak; çoluk çocuk? Yoksa herkesin odasına bir klimamı takacağız:) Yada merkezi klima!
Klima almak sorun değil de bu klimanın suyu nereden gelecek? Pardon; bu değirmenin suyu nereden gelecek? Yani insanlar elektrik masraflarını nasıl karşılayacak! Olmadı devleti dolandırıp kaçak elektrik mi kullanacak?
Vallahi bilmiyorum; bizim evde klima yok! Havaların serinlemesini ummaktan başka yapacak birşey yok:)
................

Ramazan gelmeden tatile çıkalım dedik. Deniz güneş hep bildiğiniz şeyler .
Döndüğümüz gibi balları süzmeye başladım. Kara kaplı deftere bakınca geçen yıllara göre geç kaldığımı görüyorum.Ama olmadı işte! Şöyle ki; her gün bir iki kovanı ancak süzebildim;yoksa sıcaktan ölür giderim.
Kasaları taşımak için bir araba istemiştim. Abime yaptıracaktım falan filan!Yumurta kapıya gelince bakıyorsun yine eski hamam eski tas:)

Ne yaparsın :Bildiğimiz el arabasının içine büyük boy bir çöp torbasını kesip koydum.

Hem temiz olsun hem de ballar arabaya damlamasın.

Balını alacağımız çerçeveleri aynı kovana silkelemeyiz. Hem arı deliriyor hem de çerçevelerdeki arı yoğunluğu sürekli artıyor. Yine bir çöp torbasını kocaman ve derin bir sepetin içine koydum.


Ballı çerçeveleri bu sepete süpürüyorum. Poşetin kenarları kaygan olduğu için arıların çoğunluğu sepetten dışarı çıkamıyor.

Sepetin içinde top halinde birikiyorlar. Uçamayan arıları da yerde ezmemiş oluyoruz. En son bu kovandan bal alma işiniz bitince sepeti kovanın üstüne boca ediyoruz. Poşeti tersten bir silkiyoruz bütün arı kovanın içine geri giriyor:)

Süzüme aldığım çerçevelerin hepsi tam sırlı.

Yarı yarı sırlı olanları dahi almadım onları sonra süzmeyi düşünüyorum. Ya sırlasınlar yada açık gözleri aşağı indirsinler. Keyifleri bilir.

Zaten süzmekte geç kalma belirtisi olarak arılar ballı çerçeveleri oyup yavrulamaya başlamış. Haliyle ballıklardaki yavrulu çerçeveleri de süzmedim,onları da sonra süzerim inşallah!

İşin en kötü tarafı nedir? Kovanları bir kez daha süzmeyi düşündüğüm için varroa mücadelesine başlayamıyorum. Ne yapacağım bilemedim.
Kovanlarda daha önce varroa görüyordum zaten; şimdi güzel güzel çoğalırlar!

Bal durumunu fazla beğenmedim. Gerçi beklediğim bir durumdu.Bu yıl arılarımın çevresinde ayçiçek tarlası çok az. Nektar olmayınca istediğin kadar arı olsun ne fayda. Ayrıca ballıklara tamamen sıfır petek verdim. Eski peteklerin hepsini erittim. Buna da şükür. Allah bereket versin:)

Bu arada üzerinde oldukça emek harcadığım küçük bir kutum vardı. Anası bu yılın anasıydı, durumu da fena değildi. Tatildeyken bal stoğu bitmiş. Ver elini kovanı terk etmiş gitmiş. Üzüldüm doğrusu. Ellere gitti diye değil; dışarıda yaşayamaz ölürler diye!!!

Arılara uzun süre bakmayınca maskenin üstüne yavru örümcekler yuva kurmuş. Bunlar dantel gibi ağa ören dış mekan örümcekleri. Şansları yaver giderse büyüklükleri abartısız “badem” kadar olacak:)



Şu an minicikler! Kozadan yeni çıkmışlar. (Anneleri onlara ağadan güzel bir koza yapar, içine yüzlerce yumurta bırakır. Yavrular yumurtadan çıkınca kozanın ipliklerini yiyerek beslenir; hem de gelişimini tamamlar. En sonunda patlama şeklinde kozanın içinden çıkar ve etrafa dağılırlar)

Salkım domatesleri iyice yüklenmiş. Dalları yerde sürünüyor.

Pembe domatesler güzel olmuş.Ama sıcaktan yapraklar haşlanma noktasında.

5 yıldır açmasını beklediğim bir kaktüsüm vardı.

Sonunda açtı. Muradıma erdim:)

Bunlarda benim ufaklıklar.Hızla büyüyorlar.