30 Kasım 2013

Bir başka Arı Kovanı

Bu yaz bahçede iki tane sarıca arı yuvası vardı. Toprakta. Bunlar saçaklara yuva yapanlardan daha küçük yapılı arılar ama çok kalabalık yaşıyorlar. Baktım yuvalardan biri göçmüş.

Toprağı kazdım. Çok güzel bir yuva çıktı karşıma . Daha önce sizler resimler göstermiştiniz ama ben ilk kez canlı görüyorum. Tam bir inşaat mühendisi bunlar. Hatta yüksek mühendis.


Ağaçlardan kemirdikleri küçük yongalarla kağıt yapısında yada ben diyim dondurma külahı kıvamında çok güzel malzemeden yapılmış bir yuva kat kat.

Yavrular bir hastalığa tutulmuş olsa gerek.

Çıkamadan kozalarda ölmüşler.

Bu da diğer yuva.

Canavar gibi çalışkanlar.
Şu an dışarıda don var ama bakın bu yuva nasıl çalışmış. Kuş sesleri ve arılar bana yazı hatırlattı.



Ekim ayındaki hali. Her yer kupkuru.

Şimdiki hali yağmurla birlikte her yer yeşermiş. Hava serinleyince yuvanın girişini yaprakla daraltmıştım.

Yaprağı nasıl kemirmişler bal arıları gibi.


Yağmurlarda başlayınca yuvanın üstüne bir korunak birazda bal desteği yaptım. 22 kasım.

Plastik bir kutuyu kestim.

Üstünüde yaprakla örttüm. Kamuflaj. Merak ettim balı alacaklar mı?

Birkaç dakika sonra.

Birkaç  saat sonra.

Normal de sarıca arılar belli bir zaman sonra yavruyu keserler ve yuva dağılır. Ama bu tür yavruya devam ediyor. 22 kasım

Ve 25 kasımda sarıca arıların dışarı attığı larvalar. Arıların ağzından aldım. Gözleri temizliyorlar. Larvalar yumuşacık neden ölmüşler bilmem. Neden olacak soğuk ve açlıktan olmalı.

Yuvayı gözlerken ana arıların uçuşa çıktığını gördüm. Sağdaki ana arı soldaki işçi.

Elime aldım birini.

Antenleri daha uzun daha büyük ve iğnesini göremedim. Bal arılarının ana arıları gibi sakin yapılı. Bu yuvayı beslemeye devam ediyorum. Böyle egzantrik şeyleri severim. Bakalım kışı çıkacak mı?

Hava bir pusardı ki sormayın.

Ama arada güneşte açıyor. Benim arılar balları yemişler.

Yeniden koydum 25 kasım.

Kovanın üstünde gel keyfim gel.

Balı gören sevinçten kaynadı bile.

Hava birkaç gündür geceleri çok soğuk. Hatta bu sabah bahçe çeşmesi patlamış buzdan. Sabah vanayı kapadım da çeşmeyi değiştim. Gündüzleri güzel sayılır,Tek tük arı uçuyor. Kış baharı bu kadar olur .



19 Kasım 2013

İstanbul Nereye Koşuyor?

Bu yıl Avrasya maratonuna gitmek istiyordum. Kayıtlar ne zaman başlar acaba falan derken. Koşu için kayıtlar kapanmış ama halk koşusu için devam ediyormuş. Köprü çöker mi çökmez mi ? Ablam geçen hafta gidip numara almış.
Cuma akşamı 10 arabasıyla Edirne den İstanbul’a yolculuk başladı. Ataşehire vardığımızda saat gece 2 yi gösteriyordu. Eve varıncaya yatıncaya 3 oldu. Neyse cumartesi dinlendikten sonra Pazar sabahı 8. 15 gibi evden çıktık. Kahvaltı yapmadım. Bir parça peynir ekmek. Çay su falanda içmedim neme lazım.

Taksiyle Maltepe- huzurevi metro istasyonu. Metroya numaramızı gösterip ücretsiz bindik ( o da ayrı bir hoşluk:) Amacımız Ünalan da inip koşunun başlayacağı Altunizade ye kadar metrobüsle gitmekti. Ama Ünalan da indik metrobüs seferleri koşu nedeniyle yapılmıyor. Taksiye binmek istiyoruz o yöne taksi çalışmıyor. Mecbur yürüyeceksiniz diyor görevliler. Ne kadar diye soruyoruz yaklaşık 3 kilometre yürümemiz lazım.

Uzun ince bir yoldayım. Metrobüsün yolundan yürümeye başlıyoruz. Yürü babam yürü. Daha yürüyüş başlamadan 3 kilometre yürüme fikri moralimi bozuyor. Bizimkide can ama. Zaten bir atımlık barutumuz var o da bitecek. Yavaş yavaş yaklaşıyoruz


 Çamlıca antenlerden belli. Acıbadem derken. Altunizade. Hele şükür saat kaç oldu?

Köprüden posta posta geçirtiyorlarmış. Biz dördüncü posta olarak yürüyüşe başlıyoruz. Kadir Topbaş konuşuyor.
  
 Hava çok güzel millet çoluk cocuk boğaz sefası yapmaya gelmiş.


 ve köprüdeyiz.
 Yüzüm neden asık acaba? Sanırım boyumun küçük olduğu kompleksine kapıldım:)



Buna halk yürüyüşü diyorlar. Köprüde koşmak yasak sallanıyormuş. Hoş bu kalabalıkta koşmak zaten mümkün değil ki. Geçicem desen geçemiyorsun. Köprü kenarlarında oyalanmaya müsaade etmiyorlardı. Ama köprünün ortasında yere oturup baklava yiyende, termosta getirdiği çayını içenleri de görmek mümkündü.

 Bayrağımızla poz vermişiz. Kırmızı beyaz yakışıyor velhasıl kelam.



 Köprüyü geçtik şükür. Beşiktaşa gidiyoruz


 Bir caddeden aşağı iniyoruz. Bayır aşağı iyi  gidiyor. Herkes yoruldu. Ama biz daha çok yorulduk.


 Sanırım finish e yaklaşıyoruz. Yürüyüş 8 kilometreydi ama biz 11 kilometre yürümüş olduk.

 Hala gülüyorum ya pes… beni bir 10 kilometre daha yürütün o zamanda gülüyorsam:)

 Gençler kendi çaplarında yanlış giden şeyleri protesto ediyorlar.

 Kara göründü.
 Numaralarımızı kaşeletmeye gidiyoruz.Yürüyüşü bitirdiğimize dair.  Madalyamızı sonra alıcaz:)

 Kaşeleme bittikten sonra tekrar yürüyerek iskeleye gidiyoruz. Feribota. Hava güzel ama rüzgar serin.

 Martılar simit yeme yarışında.


Kadıköy de inip simit kafe de bir kahvaltı ediyoruz. Eve vardığımızda ayaklarımız ağrımaya başlamıştı artık.

Şöyle bir ayak ayak üstüne atacaksın oh beee!Biraz şişmişler ama 42 kilometre koşanlar ne yapsın?.

Dün akşam yine gece yolculuğu ve evimdeyim. 3 günlük bir tatil. Fena değildi. Seneye koşuya mı katılsam acaba?
Ben adam olmam:)