29 Eylül 2009

Potpori

Bayramın arefe günü “pekmez deneme” günümdü!

Üzümleri topla, ayıkla, 2-3 kere yıka, sık, süz, her taraf yapış yapış üzüm suyu oldu:)

Bu ise meşhur külümüz:) Birkaç kaşık kullanacağım ama neme lazım!

En zor kısmı ise ocak başında geçti. Taşacak diye başından ayrılmıyor , köpükleri falan alıyorum.
Bir tur kaynayınca içine külü atıyor ve yeniden kaynatmaya başlıyorsunuz. Kaynat kaynat kaynat. Sonra ince tülbentle şıradaki külleri süz! Tekrar ateşe koy!( tencerenin küçük gözüktüğüne bakmayın kocaman bir tencere bu!)

Ertesi gün bayram, saat gecenin 1’i. Ben hala pekmez kaynatıyorum en sonunda canım sıkıldı. Yeter dedim bu kadar koyulduğu, kapattım ocağı, yattım:)
Sabah ilk iş tencere başına koştum. Pekmezin kıvamı süper olmuş, tadı ise bir harika!

Tencereden nereye boşaltayım diye düşünürken, dolapta bu cam kapları gördüm.
Ablam bize almıştı “mudo concept’miş” peh:) Biz bunları kimyada beher olarak kullanıyorduk:)hehehe! Neyse bir işe yaramış oldu!!!
Pekmezde içinde güzel durdu.
Sonuç olarak 6,5- 7 kilo üzüm suyundan şu beherde görmüş olduğunuz 750 gram pekmez çıktı.

Evde tüp ateşinde pekmez yapmak tam bir işkence, hiç tavsiye etmem!
Diğer üzümlerde bayramdan sonra posta posta toplandı ama bahçede ve odun ateşinde pekmez haline getirildi!

Ramazan boyunca arıları içten kontrol etmemiştim. Geçenlerde açtım, çoğunluk çerçeveler kapalı yavru! Bal kemeri fena sayılmaz; daraltma belki gerekebilir!

Bir kovanda ise işin birazcık suyunu çıkarmışım. Kovanı açınca sol tarafta 4 çerçeve kadar ful ballı çıta vardı.
Aslında ben balları alırken alt kata(kuluçkalığa) bakıp bir en sağda bir en solda birer tam ballı çıta bırakmaya özen gösteriyorum. Bu kovandada öyle yapmıştım; ama bu arılar biraz fazla çalışmış balları sırlamış ve geri çekilmişler.
Ne polen koyacak ne yavrulayacak yer kalmamış. Bir ballı çerçeveyi çekip başka kovana verdim ve yerine kabarmış bir petek koydum. Bakalım üstünde işlem yapacaklarmı? Olmadı sıkıştırırken çerçeveyi geri alırız!

Son kontrolden elimde olan tek arılı fotoğraf bu. İş yaparken fotoğraf çekmek angarya geliyor nedense:) Biran önce işi bitirip arıları kapatmak istiyorsun! (hımm bu arada kovanlara bir tur daha formik jel sıktım)

Bir kovanın kapak altında karıncalar gördüm. Köpükleri kaldırınca karıncaların yumurtaları meydana çıktı. Bende onları bir güzel kenara silktim. Karınca dediğin toprakta olacak kovanda ne işi var:)değil mi? Merak etmeyin yumurtalar zarar görmedi, tez elden taşıdılar:)

Bu da bir kovan üstü, besleme kabının altı. Burada mum kırıntıları kalmış! Arılar müdahale edemiş ama güve larvaları faaliyete geçmiş bile!!!

Kabarmış peteklerimde güve zararı şükür yok! Benim yöntemim çerçeveleri -18 derecede dondurmak ve sonra kasalara yorgan poşetlerinin içine koymak. Geçen yılda aynısını yaptığım için bahara kadar gözüm arkada kalmaz.

Bunlar meyve güvesi olabilir emin değilim!

Çiçekler sıcaktan kavrulmuştu ama sonrasında yağmur yetişti ve bahçe yeniden yeşerdi. Yumrusunu marketten aldığım yıldız çiçeği!

Baharda kipa'dan aldığım bir çiçek! Küçük bir saksıdaydı! Ben onu yere ektim. Çiçek büyüdü büyüdü kocaman oldu! Boyu bir metre kadar var! İsmi belirsiz;

Ama çok zarif çiçekleri var!

Yine burada turuncu begonvil! Ve kocaman bir papatyam var!

Bunlar mevsimlik telgraf çiçeği! Yada ben öyle diyorum. Baharda kendiliğinden çıkıyor ve bu mevsimde çiçekleniyor.

Çiçekleri yakından böyle gözüküyor!

Kadın düğmesi!Bu yıl takas yoluyla elime geçen çiçeklerden biri! Kesinlikle çit boyuna ekilmesi gerek yoksa bütün alçak boylu çiçekleri basıyor:)

Yahanda!(siz kudret narı diyebilirsiniz) Onlarda patlamaya başlamış!

İçide böyle birşey. Tohumları alıp , geri kalan yerini doğruyor, kavanoza koyuyoruz. Üzerinede örtünceye kadar zeytinyağı doldurup , buzdolabına!

Kadın düğmesinde güzel bir kelebek! Bir kelebek değil aslında bunlar bir çift kelebek!

Birbirlerine kur yapıyorlar!

Yapraklarını çok sevdiğim bir sarmaşık türü, mevsimlik!Erik ağacını neredeyse örtmüş!

Tohumunu marketten almıştım!

Çiçekleride bu şekil!

Cape ektiğim yerde kaldı. Hala çiçek açmaya çalışıyor.

Bu ise bir su kabağı! Onuda bir ağaca dolandırmıştım! Tuhaf olan üzerinde sadece bir kabak var:) Geçen gün yeğenlerimden biri bunu görmüş! "Demet teyze koşşşş!" "Ağaçta kocaman bir armut var" diyorlar:)
Çocuklar benim ilginç şeylere merakım olduğunu biliyorlar ya; öncelikle ve hemen bana haber veriyorlar:)
Onun armut değilde kabak olduğunu anlattık tabiki!!! Hepsi kabağı çok merak etti:)
Kabak hele bir kurusun; törenle ağaçtan indirip uygun bir yere koyacağız artık:)

18 Eylül 2009

Tuz biber!

Hava yine kapadı! Canım bilumum sebepler den dolayı gerçekten sıkkın. Diğer şeylerde üstüne tuz biber oluyor!

Dün Bahtıkara kolonimi açtım!
Umutcan nerede derseniz; arı kuşlarının vücudunda protein olarak dolaşmakta!...

Demek ki bir adamın adını değil Umut can , canan yada cavidan da koysan her şey olacağına varıyor.
Evet son umudumuz yeni anamız çoktan gitti(Çiftleşme uçuşundan dönemedi)
Bahtıkara anamız ise tıkır tıkır yumurtlamaya devam ediyor kolonide! Ne zaman kovanı açsam hep yumurtlamakta. Düzgün yumurtlayabilse süper bir ana olacaktı kesin.
Bir kısım dişi yumurtluyor , çoğunluk erkek! Ama işçiler artık yeni ana yapma çalışmasına girmiyorlar. Hatta erkek yavrulu gözleri de söküp atıyorlar.

Ana düzgün yumurtlayabilse dedik ama; sorun anada mı acaba?
Yoksa çiftleştiği erkekler de mi bilemiyorum. Akraba evliliği yapmış olabilir mi?

Ama bir tek erkekle çiftleşmiyor ki? Çiftleştiği ilk erkek sorunlu desek!

Çiftleştiği erkeklerin yavrularını tek tek mi yavruluyor? Örneğin muğla, karniyol ve kafkasla çiftleşmiş olsa!
Bir yıl muğlanın yavrularını! İkinci yıl karniyolün yavrularını; üçüncü yıl kafkasın yavrularını mı yavruluyor?

Arıların veya karıncaların çok sayıda erkekle çiftleşmesi neslin devamı için mutlak fayda sağlıyordur.
O halde yavruları karışık olarak yumurtlamalı?

Bu konuya bilen cevap verirse memnun oluruz. Ben yeterince “akıllı” olmadığım için bu konularda fikrim yok!

Tabii örnek verilen Muğla Karniyol ve Kafkas karışımı koloni nasıl bir şey olurdu o da ayrı bir konu!

Sonuç olarak çaresiz kaldım ananın yumurtlaması düzelmiyor. Koloniyi yandaki kovanla birleştireceğim. Bu arada anayı ölüme terk etmem gerekecek ki… en hoşlanmadığım konu!

Tek dileğim başka kolonilerimde bir daha “bahtıkara sendromu” oluşmaması!!!

Tuz biberden bahsediyorduk!
Odun külü almak için fırına gittik (pekmez yapacağım ya) Böyle böyle dedik!
Komşu komşunun külüne muhtaçtır, bizde sizin külünüze talibiz:)

Fırının önünde kül var ama sıcakmış. “Siz; arka tarafta el arabasında var, oradan alın” dedi. Bir de poşet verdi bize!
Ben elle alacaktım külü(avuçla dolduracaktım) ; yeğenim ise gidip bir kürek istedi fırıncıdan. İyi ki de istemiş. Külü poşetin içine koyduğumuz gibi poşet eriyip küller yere saçılmasın mı! Poşetin sapı kaldı elimizde :)
Allahım! Güler misin ağlar mısın?

(Kül alımında başarısız olduğumuz için ağlamak geliyor içimden , ellerimin sıcak külde yanmamış olmasına ise seviniyorum!
Bu eller daha bayramda el öpecek, içine avuç içi kadar mutluluk, pardon şeker doldurulacak, tabii şeker yerine harçlık olursa daha da bir mutlu olacağız :)

Hala gülebiliyorum ya, pes diyorum kendime!

İkinci tur “kül operasyonu” için yanımızda bir tencere götürmeye karar verdik.Varsın kül sıcak olsun, bu kül ya alınacak ya alınacak!

14 Eylül 2009

Üzümü ye; Bağını sorma!

Yağmur çamur birde serinleyen hava, üstelik annemin 10 küsur gündür evde olmayışı, bizi evde iş yapmaya zorladı!
Özellikle; “yemek yapmak” hiç ilgi alanımda değil ama ne yaparsın? İş başa düşünce pekala yapılıyor:)

Bunun yanında ertelediğim bazı işleri yapma fırsatı buldum.

Balları hasat ettiğim zaman sırları bir güzel süzdürüp kırıntıları kovada toplamıştım. Bugün yarın eritirim diyordum.
Gün bugün; deyip kapağı açtım. Baktım ki içinde güve larvaları mesken tutmuş!

Bunlar öyle minicik güvede değil! Bildiğin “büyük petek güvesi” olacaklar.

Ahh ah! Bir zamanlar güve larvası üretip ihraç edecektik. Oldukçada heveslenmiştim. Ama ortaklar beni yarı yolda bıraktı. Bende gördüğünüz gibi potansiyel vardı ama:)

Daha önceleri; güveler hep dışarıdan uçarak gelip peteklere yumurtluyor ondan petekler güveleniyor sanırdım. Hatta poşete koyduğum petekler nasıl güvelendi diye çok şaşırmıştım. Zamanla gerçekleri öğrendik! Güve yumurtaları petekte her an bulunuyor. Hatta peteği geç ; sırlarda bile bulunuyor işte!

Bu şekilde larvaları sıcak suya atamayacağım için; bir çalışma yaparak bütün gördüğüm güveleri tek tek topladım! Biraz zaman aldı ama olsun; Ramazan günü günaha girmenin hiç alemi yok!

Yine kontroller de sağa sola atmayıp topladığım dalaklar ve biraz eski petek vardı.

Ocağı yakıp eski bir tencerede 2 posta erittim. Karıştırmak için de bir dal parçası kullandım!
Yoksa mumu kaşıktan kaptan temizlemek gerçekten çok zor oluyor:)

En son suda eriyen karışımı süzüp; kalıpladım.
Kaşar tekerleklerine benzedi:) Sırların olduğu posta daha sarı, eski peteklerin olduğu ise kahverengi!

Petekleri birkaç senedir eritip eritip; böyle kenara koyuyorum; bakalım sonuçta bize geri dönecek mi?

Havalar güzleyince karşılaşmamız gereken manzara! Ani soğuktan üzümler pat diye patlamış.

Patlaması bir şey değil yakında yaralı yerlerden çürümeye başlar.

Bu üzümleri babamla birlikte ektik! Budama ve bakımlarını ise ben yapıyorum.

6 tanesi bu şekilde üzüm veriyor. 2 tanede keçi memesi var ama onlar üzümünden ziyade yaprak olarak değerlendiriliyor( keçi memesinin yaprağı ince ve bütün oluyor, dilimli değil!)

Asmaların yaprakları sıcaktan iyice haşlanmıştı ki yağmurlar yetişti.

Üzüm verimi fena sayılmaz, elime sağlık!

Ama üzümler bozulmadan bir şeyler yapmam lazım! Fırından odun külü alayımda ben ne yapacağımı biliyorum:)

Bir teselli; arıların patlayan yerlerden akan; tatlı suları içmeleri. Afiyet olsun! Biz oruçluyuz ama siz içebilirsiniz:)

Bahçedeki yağmur birikintisine düşmüş bir sinek “Eristalis tenax”

Erkek arılara benziyor! Sudan çıkardığımda bacakları titriyordu, ama öldü!

Odun külünü ne yapacak diye merak ettiyseniz; üzümlerden pekmez yapacağım.
Böyle yüksek ateşte; bol hmf’li!
İlk kez yapacağım umarım başarılı olurum:)

07 Eylül 2009

Pembe Arılar

Yağmurlu bir eylül gününden herkese merhaba!
İki gündür aşırı sıcak ve dün geceden beri pıtır pıtır yağan kış yağmuru. Çok özlemişiz bildiğiniz gibi değil:)
Ama yağmurla birlikte sıcaklık ani düşüş yaptı; sabah sabah paltolar dolaptan çıktı ve üzerimizdeki yerini aldı:)

Sebebi ziyaretimize gelecek olursak( yazma sebebimize:) Bu sonbahar gününe renk katmak!

Teknik arıcılık forumunda çok renkli bir konu gördüm geçende!
Doğuştan renkli analar!
Aklıma ilk gelen benim yetiştirdiğim analar olsa hepsinin doğuştan çingiş pembesi olacağı yönünde!

Arı boyama, etiket yapıştırmayı hep yapıyoruz ( yani ben yapmıyorum da siz yapıyorsunuz:)
Ama doğuştan bir canlı nasıl renkli olur?
Embriyo olarak bulunduğu ortama renkli bir madde enjekte ederek;
yada en temel şey: “ Yavruları renklendirici besinlerle beslemek”. Gerçekten çok zekiyim olayı çözdüm galiba!
Sürekli sebze yiyenler “yeter artık iyice yeşerdik” derler ya onun gibi bir şey:)

Anayı geçin; bu şekilde bütün arılarımızı işaretleyebiliriz. Hani bazen oğullar kaçıyor ya! Senin miydi benimmiydi kavgası çıkıyor. Besle arıları renklendirici mamayla; bütün arılarınız renkli olsun!
Örneğin dalda pembe bir oğul varsa bilin ki demetin arılarıdır:)

Tek yapmanız gereken arıların şerbetine birkaç damla boya damlatmak!!!
Yine düşünüyorum eczane yada kırtasiyede bu arı boyama setlerinin satıldığını:) Elinize verilen renk kartelasından canınızın istediği arı rengini seçtiğinizi; hatta katalog ta olmayan ara renkleri uygun ana renk karışımıyla elde ettiğinizi! Kovanların isimleride şöyle olur: yeşil kovan , mavi kovan,pembe kovan:)
Tabii arı kuşları bu renkli arıları görünce ne yapar? Daha hoşunamı gider; yoksa tiksinir mi bilmeyiz?

Ama bunlar hayal değil ki; zaten yapılabilir şeyler;

Biz biraz daha ileri gidelim; Yıllar önce yapılan bir araştırmada; ateş böceği geni aktarılmış tütün bitkisinin karanlıkta parıldadığını duymuştum; Hatta bu yöntemle kendinden ışık saçan yılbaşı çamları üretmeyi düşündüklerini!

Yine birkaç yıl önce denizanası geni aktarılmış yeşil domuzlarla ilgili bir yazı vardı. Domuzların vücutları ve iç organları yeşil renkliydi; geceleri ise ışık saçıyordu!!!

Şimdi biraz daha hayal kuruyorum: “Renkli ana arıların doğuşunu güneşin doğuşu gibi izlemek istersiniz” değil mi? Güneşi veremeyiz ama karanlıkta parıldayacak analarımız olabilir!
Düşünsenize sıcak bir haziran akşamı; gece gece kovanı açıp; yıldızları seyreder gibi parıldayan analarımızı seyredebiliriz! Amma fantezi olur be..! (hem gen transferine ne gerek; fosforlu boyayla boyarız anaları olur biter:)

Daha ciddi olacak olursak (gerek tıp, gerek diğer dallarda) çoğu araştırmaları okurken “radyoaktif izotop”la işaretlemek ve izlemek cümlesini hep duymuşuzdur. Radyoaktif izotop bir şekilde canlıya verilir ve organları organelleri her neyse (özel ışık altında veya özel ortamlarda) takip edilir; işaretlenir.

Bunlar ilk olarak öylece aklıma gelen şeylerdi; doğaçlama olarak!!!

Sonradan dedim ki ya; böcek işaretleme yöntemleri nelerdir acaba? Bununla ilgili bir yazı var mıdır?
Bir tane buldum. Çok eski bir yayın 86 yılına ait!
Bakmanızı öneriyorum http://www.entomoloji.org.tr/Arsiv/1986_10_3/1986_10_3_185-192.pdf hiç olmadı genel kültür olur:)

Benim dediğim pek çok şey var burada zaten! Gen transferi hariç:)

Toplu olarak boya püskürtme; enjektörle boya verme; organları kesilmesi ,çentilmesi yakılması, radyoaktif izotopla işaretleme, böcekleri parmaklar arasında tutarak etiketleme:)

Burada küçük bir bilgi var “ Eğer böcekler çok hareketliyse öncelikle hareket edemez duruma sokulmalıdır. Bunun için böcekleri 1-5 derecede tutmak iyi sonuç vermektedir. Ayrıca C02, kloroform, azot ve azot oksit ile de uyuşturma sağlanabilir.
Ancak uyuşturucular bazı böceklerin örneğin balarılarının vaktinden önce yaşlanmasına neden olmakta; Bu nedenlerle ekolojik çalışmalarda uyuşturucuların kullanılmasından olanaklar ölçüsünde kaçınılmalıdır.”

(Suni dölleme çalışmalarında arıları uyuşturuyorlardı değil mi? Bu uyuşturma anaları yaşlandırıyor olmasın sakın!!!)

Evet sonuca gelecek olursak siz benim öyle dediğime bakmayın; pembeye boyanmış arılarım olsun istemem. Mümkün olduğunca doğallıktan kaçmamalıyız!

Böcekleri cümleten boyama,işaretleme yöntemleri ancak araştırmalar için kullanılıyor ki; öylede olmalıdır!

Ben kendi ana arılarımın sırtına kalemle “bir beyaz noktacık” koyabilsem benim için fazlasıyla kafi!

04 Eylül 2009

Alın verin!

Arkadaşlar dikkat ettiyseniz yazılarımda firma adı kullanmamaya dikkat ederim. Formik jel konusunda da şu firma bu firma demedim. Halada isim vermiyorum!
(gerçi bilmiyorum? Türkiye de bir firmanın mı formik jeli satılıyor yoksa :)

Formik jel uygulama açısından süper!!! Buna itirazı olan yok sanırım; elinizi ilaca sürmeden pıt pıt koyuyorsunuz!

İlacın maliyeti yüksek! (Ben sıvı formik fakir işi; jel zengin işi diyorum:)

Jel; kovanlara koyduktan sonra varroaları döktü ama ne derece etkili oldu?
Bir seferde emin olamam; olamayız!Sonbahardaki mücadelenin sonuçları ancak baharda ortaya çıkacak. Ki bunu da bir tek formik aside bağlayamam çünkü çeşitli ilaçları ardı ardına kullanıyorum.

Varroa üzerine piyasada bilumum ilaçlar var değil mi? Elimizden geldiğince bu ilaçları alıp denemeye çalışalım! Ancak bu şekilde fikir sahibi olabiliriz!

(alın verin ekonomiye can verin! reklamı gibi oldu:)

Ama ilaç kaçıyormuş gibi 5 er 5 er 10 ar 10 ar almayalım. Birkaç kovan için alın kullanın! Memnun kalmazsanız zararınız düşük seviyede kalır.
Bir ilacın üzerinde “şu kadar etkili bu kadar etkili” yazabilir. Önemli olan “bizim o ilaçtan ne derece faydalanabildiğimizdir!”

Tartışıyoruz olmuyor; susuyoruz olmuyor nasıl olacak arkadaşlar?

Farklı arılar, farklı kovanlar, farklı bölgeler farklı arıcılar! Belki de zamanla daha farklı sonuçlar almamıza sebep olur!

Sonuçta hedefimiz sağlıklı arılar ve sağlıklı bal üretimi değil mi !
Reklammış firmaymış geri kalanı da beni ilgilendirmiyor!

(Jel hikayesi burada biter mi? Bitmez elbette!
Yine geçen yıl aldığım kekik jelim var (timol jel yani) Havalar gece serinledi; gündüzde biraz serinlesin kullanacağım. O zamanda onu tartışırız İnşallah!:)

01 Eylül 2009

Bahçelerde Maydanoz;

Uygulamaları günü gününe aktarmaya devam ediyoruz!!!
12 ağustosta formik jel uygulamıştım.Ondan bahsedelim!
Dur bakiyim.. 12 sini geçeli çok olmuş yahu! Değil günü gününe aktarmak 20 gün olmuş:) hehehe

Bahçelerde maydanoz; gel bize bazı bazı!!! :)
Olsun! Benim yazmak için fırsatım şimdi olmuş!
Formik jeli geçen yıl 25 liraya almıştım. Henüz adını da hiç duymamıştım. Bu arada eczacı fiyat konusunda beni kazıklamıştı sonradan anladım.Neyse bir yıldır ilaç kenarda bekliyor; oldu olacak kullanayım dedim.

İlacı uyguladığımda hava çok sıcak değildi! Her çerçeve üzerine nohut kadar sıkmaya çalıştım. Gerçi nohut pişmiş nohut mu? Kuru nohut mu orası da meçhuldü:)malum nohut pişince kocaman oluyor!
Elimdeki şişe 200 gramlık! Yaklaşık 10 kovan ilaçlandı. Ortalama 8-9 çerçeve desek! İşin sonunda baktığımda ilacın 3’te 2’si (yada biraz daha fazlası) hala şişede kaldı.
Nohut hesabıyla dozlamanın tam ayarlanamadığı gözüküyor( Yani ilacın üzerindeki tarife göre)

Tam emin olmamakla birlikte sıktığımız ilacın 2 yada 3 gün içinde buharlaşıp gittiğini gördüm. Çekmece kontrolünde bir kovanda 24 ;bir kovanda 27 varroa saydım! Sonrasında varroa dökülmesi tek tük yada hiç olmadı!!! Asit yoksa varroa ölümü de yok!

Bu kadar hızlı buharlaşma iyimidir acaba ; jeli küçük parçalara bölmek; yüzeyi genişlettiği için buharlaşmayı da hızlandırıyor. Belki de nohut kadar değil de gereken ilacı toplu halde kovana koymak daha faydalı olabilir.

Başka bir yaklaşımda mademki ilaç 2-3 gün içinde toz olup gidiyor; acaba amitraz gibi 3 gün arayla yada ilaç buharlaştığı gibi birkaç doz daha mı formik jel uygulamalı! Arılara veya yavrulara zararı olur mu acaba! Hı?

Geçen sonbahar jel kullanan pek çok kişi olmuştu değil mi; sonuçlar ne oldu! Olumlu olumsuz? Benim gözlemlerim böyle başka gözlemi olan varsa yazsın!

Ramazandan sonra hava biraz serinlesin formik jeli yeniden kullanacağım. O kadar para vermişim, şişede kalıp ziyan olmasın bitireyim bari:) Cimriliğim tuttu da :)

Çekmece kontrolü yaparken güzel polenler görüyorum renkli renkli!

Ayrıca polenlerle birlikte mor renkli çiçek parçaları da gelmiş! Adı sapçık mıydı ipçik miydi neydi bunların?
Polen keselerini ayakta tutan parçacıklar:)

Ve damlacık damlacık propolis parçaları! Büyük ihtimalle bu reçineyi kurumuş ayçiçek kellelerinden aldıklarını düşünüyorum!

Bir kovanda çekmecesine bir sürü mum kırıntısı atmış! Allah korusun yağma değil! Çünkü güçlü bir koloni! Bir ihtimal ya balları yavrulara yediriyor yada yavru alanı açmaya çalışıyor!

Yine arı takibinde bacaklarda açık sarı yada krem diyebileceğimiz polenler göze çarpıyor! Otların arasına dalınca arıların sinirli yaprak dediğimiz ottan polen aldıklarını görüyoruz!

Değil sinirli yapraktan polen almak; sinirli yaprakta çiçek olduğuna bile dikkat etmedim! O kadar küçük bir şey ki!

Aslında arılar böyle minnacık polen kaynaklarına pek itibar etmiyorlar! Fakat çevre kurumuşsa koloninin de polene ihtiyacı varsa; neredeyse topraktan polen çıkarma derdindeler!


Sinirli yaprakta çok güzel kamufle olmuş bir tırtıl!

Sıvı besleme bir aya yaklaşmak üzere!
Bu yıl arıkuşları devamlı buradalar!Hiç böylesini görmedim.

Kırlangıçlar zaten burada ona alışkınız! Birkaç eşek arısı da sürekli kovanlara saldırıyor!
Arılarım çok sinirli!
Yavru uçurmayı bile ancak hava kararmak üzere yapabiliyorlar! Su içmeye de çoğunlukla akşam üstü çıkıyorlar!
Arı kuşlarıyla geçen gün konuştumda: "Avrupa yakasında bu kadar kaldığınız yeter! Sizi anadolu dan bekliyorlarmış. Hem orada daha güzel arılar varmış" dedim. Bakalım söz dinleyecekler mi?