15 Ekim 2011

Datura,Kompost,Odungazı Sobası

Çok zaman olmuş… yazmayı unutacağım neredeyse.
Yasaklıydım yazamadım.
Ne yasağı mı? İnternet yasağı!

Yazın bütün yeğenler bizde olur. Evde 3-4 bilgisayar aynı anda çalışıyor. Çocuklar bana geliyorlar “demet teyze internete girebilir miyiz?” Tamam girin ama her biriniz bir saat daha fazla değil ona göre! Çocuklardan kurtulmanın kolay yolu onlara internet vermek. Ses seda bir anda kesiliyor evde. Kişi başı bir saat sınırını çoktan aştıklarını biliyorum. Kimi zaman geceleri bile internete girip oyun oynuyorlar, farkındayım!Ama beni atlattıklarını sanıyorlar ya ; bende çaktırmıyorum.
Bizim internet sınırsız değil ama bize yetiyor!
Ay sonunda abim fark etmiş, sınırın bayaca aşıldığını:)Topladı bütün çocukları, tabii beni de!
“Bütün gün internete mi giriyorsunuz siz? İşin dozunu iyice kaçırmışsınız. Neden ders çalışmıyorsunuz? Olmadı çıkın bahçede iş yapın, ağaçları sulayın,tavukları besleyin. Bundan sonra size internet yasak.
Ha unutmadan… internet şifresini çocuklara sen verdiğin için sana da internet yasak demet hanım!”

Merhametten maraz doğar! En sonunda işin bana döneceği belliydi. Çocukların suratını bir görmeliydiniz. Hepsinin yüzü düştü:) Bende onlar yüzünden yasaklandım ya; baya bir tırstılar!

Benim yasağım göstermelik olsa da; çocuklar beni internette görürse işin ciddiyeti kalmazdı. O yüzden bende bilgisayara elimi sürmedim. Sonrasında çocukların hepsi evine döndü ama ben bilgisayara dönemedim.
İnternet gerçekten bağımlılık yapıyor insanda; ama uzun süre kullanmazsanız internetsiz yaşamaya da bal gibi alışıyorsunuz!

Dışarıda yağmur yağıyor.Günlerdir sık sık yağıyor zaten. Sobayı yakalı çok oldu hava soğuk. Geçen gün hastaneye gitmiştim, babamın ilaç raporlarını yenilemek için 3 saat sıra bekledim. Mikrobu orada almış olmalıyım ki; perşembe gecesi hastalandım. Ateşim 39,5! Boğaz ağrısı, baş ağrısı. Ölüyorum. Bademcikleri aldırdım ama neden hala boğazım şişiyor anlamadım.

Neyse işte; yılın ilk hastalık tokatını yedikten sonra antibiyotik tedavisiyle az biraz gözümüzü açtık. Bende yazıyorum şimdi, evde hapis kaldım ya. Elimizde neler var bir bakalım…

Datura nihayet açtı.Bizim buralarda ayçiçek tarlalarında sıkça olan yaban bitkisinin kardeşi!

Daha büyük çiçeklisi yada evcil hali diyelim.



Kocaman bir çiçek! Geceden açıyor öğlene ölüyor.



İçinde çokça poleni var.







Güveler aman diyim! Süzdüğüm peteklerde mesai yapmışlar. Haydi onları 5’er 5’er dondurdum buzdolabında . Ne yapalım kasa tipi dondurucumuz yok ki!



Kenara eski petekleri ayırmıştım eritilecek. Onlarda da çoğalmışlar kaşla göz arası.
Sen sen ol eriteceğin peteği anında erit. Sonrayı niye bekliyorsun. İşimiz gücümüz güve üretmek zaten.



Bir aliminyum tencerem var. Onda eritiyorum. Küçük tüpte. Tencereye biraz su koyuyorum ki mum tutuşmasın! Hani yanar mı yanar?



Çok temiz çalışıyorum gördüğünüz gibi her taraf bal mumu oluyor. Mum eriyince süzgüden geçirip; su konmuş yoğurt kovasına döküyorum.
Sonrasında size mumu kalıptan çıkarmak kalıyor.
Akılda tutulması gereken bir başka şey; mum soğumadan kalıptan çıkarmaya çalışmamak!
Siz zaten çalışmıyorsunuz da benim canım tez! Bir gün aaa soğumuş dedim böyle kovayı bir tepetaklak ettim. Kalıbın içi henüz suluymuş. Sen kızgın mumlar ellerime akmasın mı. Yakında su vardı hemen ellerimi içine soktum. Ama ellerim bayaca haşlandı. Sonrasında mumlar ellerime nasıl yapışmış; zor temizledim canım yana yana.
Sonuçta erimiş mumun oldukça sıcak ve tehlikeli olduğunu unutmuyoruz!

İçi sıcakken akmış mum.



İçi böyle oyuk kalmış.



Arı kuşları sıkça ziyaret ettiler sağolsunlar yalnız bırakmıyorlar bizi.Penceremin önüne konuyorlar.



Ama dikkat ettimde saçaklarda çokça eşek arısı var. Her defasında kıt kıt eşek arılarını yakaladıklarını bizzat gözümle gördüm.



Sadece bal arısı yemiyorlar yani yusufçuk falan Allah ne verdiyse...



Bu nedir mutfak çöpü!



Abim mavi bidonlardan almış sanayiden. Kompost yapacakmış. Böylece mutfak çöpü iyi bir gübre olarak bize geri dönecek:)



Bidona güzel bir kapak yapmış. Çöpü buradan içine atıyoruz.



Bidonu şöyle bir döndürüyoruz kendi etrafında. O iş içinde benim bal taşıma arabasında kullandığı tekerlekleri koymuş bidonun altına! Böylece bidon tekerleklerin üzerinde zahmetsizce dönüyor. Kompostun arada karıştırılması lazım yoksa eski çöpler yeni çöpler birbirine karışmıyor.Ayrıca çöpün kompost olması için; içinde çok fazla su olmamalıymış. O yüzden bidonun dibini delmiş. Fazla suyu aksın diye. Akan suyun toplanması içinde saçtan bir tabla kıvırmış bidonun altına:)



Dur bakalım çöp atmaya devam ediyoruz. Kompost tamama erince neler olmuş göreceğiz.




Bir projeden başka birine geçelim. Evet bu da odun gazı sobası. İçinde bir konserve tenekesi üstünde saçtan bir gömlek . İçinde delikler var. Altında da hava alması için delikler var. İçine şöyle ne diyim bir avuç kadar odun kırpıklıyorsunuz yada dal! İşte konserve kutusu ne kadar odun alırsa.



Sobayı bir kere tutuşturuyor bir daha üzerine bir şey atmıyorsunuz. Çaydanlık 1-1,5 litre kadar su dolu. Ve bu suyu bu kadarcık odun kaynatmaya yetiyor. Ateşin nasıl bu kadar uzun süre devam ettiğine çok şaşırdım yanıyor da yanıyor. Sanki tüpgaz yanıyor. Ciddi söylüyorum çok verimli. Tabii çaydanlık kapkara oldu dumandan, yalazı kuvvetli ,sapı yanmasın diye bir teneke dayamak durumunda kaldık.



Adı üstünde odun gazı sobası. Yani odunun yanarken çıkardığı verimli gazı bir kere daha yakmayı hedefleyen bir sistemmiş. İnternette pek çok uygulaması varmış.

Abimden aldığım son duyumlara göre bizim soba biraz daha değişim geçirmiş şimdi çok daha verimli yanıyormuş. Ben görmedim. Fotoğraflarını çekince onu da yayınlarım.



Bu yıl sebze bahçemin en güzel yeri acı biberlerin olduğu yerdi. Yada biberiye diyelim.Zeytin biberler, kırmızı biberler tam bir çiçek bahçesi gibiydi.



Bütün bu biberlerin tohumu bana hediye geldi. Sadece birer tutamdı tohumlar. Zaten bir çiçeği bir bitkiyi edinmek nedir bir tohum yeter.



Şimdi bende kendi tohumlarımı edindim. Hepsini ayrı ayrı etiketlemeye çalıştım. Tohumları ellerimle ayıkladım ne bileyim o an için ellerim yanmadı. Sonrasında 2 gün boyunca ellerim özellikle parmak uçlarım nasıl zonkladı anlatamam. 2. günün sonunda elimi ağzıma sürüyorum dilim yanıyor. Nasıl acıysa düşünün yani! Biberlerin bir kısmı tarhananın içine gitti.



Bir kısmı turşu oldu. Acıları çok acı ama seyretmesi güzel.



Yine bu patlıcanlarda yeni. Boyları 40- 50 cm. buldu. Böyle ince uzun bir patlıcan hiç görmedim. Yalnız patlıcanlar biraz acıydı hani. Gerçi acı patlıcanı kırağı çalmaz derler ama:)


Kertenkeleler bu yıl oldukça çoğaldı. Özellikle ambarda çokça var.Seslerinden tanıyorum. Böyle kuş gibi ötüyorlar “çiçiçiçi” diye. Böcekleri yemeleri bir harika. Hayır kovanların yakınında hiç görmedim ve evet kertenkeleleri çok seviyorum. Yalnız hayvanın gözüne flaşı fena patlatmışım kör olmamıştır inşallah!


Sonbaharda dökülen yapraklar ne kadar güzel duruyor değil mi?


Yaprak mı? Biraz daha dikkatli bakın, alıcı gözle.


Ömrünüzce böyle bir şey gördünüz mü? Ben görmedim. Ya da görmemiştim. İki kelebek var burada.Kelebek yada güve kelebeği. Ama kamuflajları o kadar harika , o kadar güzel ki. Yaprağın sapı bile var:) Sap tarafı kelebeklerin baş kısmı!


Doğa bana hergün süpriz yapıyor ya! Pes doğrusu:)