11 Şubat 2013

Ev yapımı tohum eleme makinası !

Bir lisan bir insan derler! Niye derler?

Aynı ülkeden olmasanız da aynı dili bilmeniz sayesinde başka insanlarla anlaşabilirmiş siniz?
Peki!!! Çoğu zaman çevremizdeki insanlarla, kendi ailemizle neden anlaşamıyoruz? Ana dilimizi konuşuyoruz işte!

Demek ki bunun sebebi dil değil!  Sebep, üzerinde kafa yoracak  bizi heyecanlandıracak, hayaller kurduracak, sohbet edecek ortak bir paydamız,ortak bir sevgimizin olmaması!
Ama bir musiki sevenler derneğine üyeysen  oradaki arkadaşlarınla saatlerce konuşabilirsin olmadı saatlerce beraber şarkı söylersin yada pembe domates yetiştiricilerindensen domateslerinin neden sararıp solduğunu bıkmadan usanmadan anlatır, karşında da seni aynı şevkle dinleyecek birini bulursun?

Cuma günü Edirne’li iki arıcıyla tanıştım!!! Allahım nasıl bir şey , ne güzel bir sohbet o! Başkası karşıdan dinlese güler geçer belki yada yanımda olan yeğenim konuşulanlardan sıkılmış olabilir:)

Ama ortak bir ilgiyi paylaşıyorsanız konu o kadar çekici geliyor ki insana! Beni bıraksalar yemin ediyorum sabahtan akşama kadar anlatılanları dinleyebilirim. Ben çoğunlukla dinlerim zaten. Dinlemek iyidir, ne kadar çok dinlerseniz karşı taraf o kadar çok konuşmaya fırsat bulur sizde ondan bir şeyler kapar, bilgilerden nasiplenirsiniz. Cuma ezanı okunmasa, bana biraz daha katlanırlardı belki ama… “Ezan” bu beklemez!!!


Geçen günler traktörü tarlaya batırdık. Daha öncede batırdığımız çok olmuştu ama böylesine değil!!! Tekerleklerin etrafını kazdık olmadı kum attık, taş attık, tahta koyduk olmadı olmadı gitti.  Her taraf suya öyle bir kanmış ki, bırçık çamur. İleri gidemiyoruz daha da sürülü tarla. Geri gelmek istiyoruz tekerlekler pati çekiyor. Zaten traktör tekerleklerinin diş yapısı geri geri gelmek için pek güçsüz kalıyor. Üstümüz başımız çamur içinde günlerce uğraştık olmadı.

Üstüne birkaç kez daha yağmur birde kar yağınca……tam “ bir hafta” tarlada kaldı traktör:) En sonunda bir kepçe tutup çıkarttık. Kepçe bile 4 kez battı. Kepçesini ileri atıp ta öyle kurtardı kendisini. Yoksa ooo bahara ancak çıkardık tarladan:)


Peki tarlaya neden battık? Bu havada sürülü toprakta ne işimiz vardı? Anlatayım.

Geçen yıl tarlamızı sel bastı biliyorsunuz. Buğdayımız boğaza kadar çamura gömüldü. Binbir zahmet yerden toplattık buğdayları…Toplattık toplatmasına. Ama o kadar tozlu ki! Buğdayı ambara atarken "toz" helezonun yanmasına sebep oldu. Sonrasında tüccara gösterdik “Bu halde almam ben bunu” dedi.

Yaklaşık 6 ton olduğunu tahmin ettiğimiz “tozlu buğday” ambarda öylece yatıyor.
“Neredeyse yaz gelecek bu iş böyle olmaz! İşi bir hal yoluna koyalım” dedik. Selektör aramaya koyulduk. Uzunköprü’de bir tane varmış konuştuk. Tonunu 70 liraya yapıyormuş. Ama normal buğdayı tohumluk olarak elemek için. Yoksa “tozlu buğdayı elemezmiş”  ama ne yapsın maksat vatandaşa hizmet etmekmiş ama bunun tarifesi de daha yüksek olurmuş. Yoksa bu iş hiç yapılacak iş değilmiş falan filan. 

Her hizmetin bir bedeli herkesin bir fiyatı vardır. Ne mırın kırın ediyorsun! Yapıyor musun yapmıyor musun? Yapacaksan kaça yapacaksın! 

Ne nazlı adam bunlar yahu! Şu tarla işine bulaştığımızdan beri o kadar çok nazlı adamla karşılaştık ki! Kimi mibzerci tutarsın ben elimi gübre çuvalına sürmem kendin yükle kendin boşalt der, kimi batozcu gelmek için kendisine yalvarmanı bekler , kimisinden taşımak için yedek römork istersin anasının nikahını ister.

Şuna üzülürüm ki; hayat boyu hiç kimseden hatır için birşey istemedik, bedavadan bir şey istemedik, ne aldıysak samimi söylüyorum karşılığını para olarak mutlaka ödedik. Paramız yoksa da almadık, özenmedik, kimseye yalvarmadık!!!
Ne babamın ne bizim kimseye 1 kuruş borcumuz yoktur. Tarlayı biçtiririz parasını o an sayarız eline, mibzerciye ekim işi bittiği gibi sayarız eline. Böyle bir insana bu yaptıkları ne hak ne adalettir!!!

Yetti vallahi!
Hesaplıyoruz yaklaşık 500 lira eleme parası alacak bizden selektörcü. O da henüz yapıp yapmayacağı belli değil ayrıca elenen buğdayı satıp satamayacağımızda !

Biz bu işi yaparız dedik. 
Yaparız ne olacak incilerimiz mi dökülecek? Ben o buğdayı çıkarana kadar anam ağlamış. Elerken de ağlasa ne olur? (lafın gelişi canım! Yoksa analar ağlamasın, onlar ağlayacağına biz ağlayalım)

Şöyle birkaç gün içinde abim bir eleme düzeneği yaptı. Biraz saç aldık. Birazda elek teli. Buğdayı aşağı kaçırmayacak büyüklükte. Kaç numaraydı 8 numara elek teli! Onun harici mil olarak eski bir çeşme borusu. Eldeki malzemeler. Yaklaşık 60 liraya mal oldu bize. (elek manuel çalışıyor eğer sistem işe yararsa daha da geliştirilip motorlu hale getirilebilir. Çift elekli olabilir! Böylece ileri ki yıllarda tohumluk elemek için kullanılabilir)


Ciğerimize kaçmaması için bolca toz maskesi aldık ve başladık elemeye! Azar azar derken 1 haftada bütün buğdayı eledik . Çuvalladık. Numune götürdük. Tüccar “hepsi bu haldeyse alırım” dedi.


Römorku yerinden çıkardık yükledik ve satışa gitti. Tam 6 ton çekmiş. Tahminler doğru çıktı. Sonrasında boş römorku yerine sokalım derken traktörü tarlaya batırdık:)

Sezon başında tonunu 570 den satmıştık temiz buğdayın.
Şimdi elediğimiz buğdayı  670 liradan sattık! Yani  600 lira karımız oldu. Tabii çekilen üzüntüleri ve akıtılan alın terini hiç saymıyorum.


Bu elendikten sonra buğdayın hali.

İçinde buğday büyüklüğünde ve buğdaydan daha büyük kil parçaları kaldı. Ama satışta sorun olmadı.

İşin gücün dalga,

Öyle bakacağına biraz yardım etsene! Şopar seni:)

Bunlarda yere elenen tozlar ve kırık buğdaylar.

Onlarda kuşlara verilmek üzere çuvallanıp kenara alındı.

Eleme makinamızı yakından görmek isterseniz işte böyle bir şey.

Eleğe tozlu buğdayı yavaş yavaş veriyoruz. Elekte hafif bir eğim var böylece döndürürken buğdaylar azar azar aşağıya ilerliyor. Bal süzme makinasın da olduğu gibi bu eleği de belli bir hızda çevirmek gerekiyor. Çok hızlı çevirirseniz buğdaylar merkez kaça kapılıp eleğin tavanına yapışıyor ve hiç ilerlemiyor.

Hunisi! Buğdayı buradan yüklüyoruz. Bayaca sağlam olmuş. Buğday kovasını buraya rahatça dayıyorum ve hiç yorulmadan buğdayı azar azar dökebiliyorum. 6 ton buğday elendikten sonra 4 parmak toz olmuş her yeri!Yoksa pırıl pırıldı!


Bu kadar basit bir sistem görevini fevkalade yerine getirdi!Kol çok rahat dönüyor ve sizi hiç yormuyor!

Buğdayların kavuzları eleklere saplanmış.



Perçin makinası almıştık geçende. Bazı parçaları birbire eklemek için işe yaramış gözüküyor.

Burada,

Burada,

ve burada.

Buğdayı ambardan kaldırırken fare yuvasına rastladım. Elemek birkaç gün sürdü dedim ya! Annelerini kediler yemiş yavrularda açlıktan ölmüş. Bulduğumda ölülerdi.

Şu güzelliğe bak.Saçları tülü tülü!

Aynen bir bebek gibi. Eli yüzü ne kadar muntazam. Allah çirkin bir şey yaratmamış ki!

Bunlar ise dahada küçük. Embriyo gibi ; yeni doğmuşlar herhalde!

Üzülüyor insan, eğer tarlada olsaydı yaşıyor olacaklardı! Suçlu yine biziz! 
Bir ambarda iğne deliği kadar yer olmamalı değil fare, güve bile içeri girmemeli. Şu havalar azıcık düzelsin, yerden çamur kalksın, inşallah ambara güzel bir sıva attıracağız. 

Hedefimiz ne kümeste ne ambarda iğne deliği kadar açık yer bırakmamak!

(yazıyı daha önce yayınlayacaktım ama internetim cuma dan beri yok! Geliyor gidiyor, geliyor gidiyor. Zorda olsa yayınlamayı başardım sanırım:)