02 Ağustos 2011

Gün ola..

Selamun aleyküm.
Herkese hayırlı ramazanlar diliyoruz. Ramazanın gelmesi iyi oldu böylelikle yazmaya fırsat bulabiliriz.
Ancak; başka şey yapmaya fırsat bulabilir miyiz?
Geçen gün çarşıya gittiğimizde arabanın derecesi 42 gösteriyordu. Hava çok çok sıcak.
Ayçiçekleri açtı ve sıcaktan hızlıca geçti gitti. Çiçeklerim yanıkladı; suluyorum fayda etmiyor. Balları sağacağım ama sıcaktan cesaret edemiyorum. Şimdi araya ramazanda girdi.

Bayramda hasat etsem çok geç olacak. Neden dersen: sanıyorum birkaç gündür yavruya başladılar, Suluklardan su alan arı sayısı hayli fazlalaştı.
Balı yavruya yedirmesi bir şey değil, balı almadan varroa mücadelesine başlayamıyoruz ya ben o açıdan sıkıntılıyım.
Sıcaklar çarşambadan sonra biraz serinleyecekmiş. Ya şöyle sabah 5 te kalkıp kovanları hasada başlayacağız yada bir gün oruç tutmayacağız! Bakalım gün ola harman ola!


Oğul otunun adı üstünde “oğul otu”! Ben şimdiye kadar hiç denememiştim. 6 yıl önce arıları aldığımız amca bana birkaç kök vermişti, arılıktan.
“Tutmaz kızım, hava sıcak” dedi. “Yook, ben evelallah tuttururum onları” demiştim. Tuttularda.

Bu yıl değişik durumlarla karşılaştım. Bir oğul kovana silkelediğim halde kaçtı gitti.
İki oğul taze melisa yaprakları koyduğum kovana kendinden girdi.
Hatta ikinci oğulda deneme amaçlı kovanın bir ucuna “oğul macunu” diğer ucuna oğul otu koymuştum. Arılar kovana oğul otunun olduğu taraftan giriş yaptılar.
Oğul otu sair zaman arıların kesinlikle ilgisini çekmeyen bir ot. Hatta çiçek açtığı zaman üstüne arı konduğunu dahi göremezsiniz(yada çok nadir bir tane görürsünüz)
Uzun lafın kısası oğul otunda oğul zamanı arıların ilgisini çeken bir şey var!Tabii marifet oğul verdirmek değil de neyse; bilgi bilgidir zararı olmaz:)

Bu yakaladığım iki oğul aynı kovandan çıkmıştı. Katlı bir kovan. İlk oğul şöyle 5 çerçeveyi doldurdu .Ana eski ana, ertesi gün yumurtaya başladı.
İkinci oğul 3 çerçevelik.

Tamam; daha da bu kovan oğul vermez! dedim, kendi kendime . Bir kulağımı dayadım dinledim; kovanda vıyaklama cıyaklama eksik değil. Pes doğrusu! Ne yapayım ne yapayım? Yedek kovanımda kalmadı. Bıraksam kovan birkaç oğul daha verecek.

Aklıma yıllar önce Yusuf bey’in(Gürbüz) dediği geldi.
Yine böyle benim oğul sorunum olduğu bir zamandı. Demişti ki: “Kovanın yerine yeni bir kovan koy; içine boş petek yada kabarmamış peteklerden koy. Kovanın önüne bir bez ser. Bütün çerçeveleri kovanın önüne silkele. Arılar kendilerini oğul verdiler sansın. Varsa yavrulu çerçeveleri de diğer kovanlara dağıtırsın olur biter”

Onu da deneme fırsatım olmamıştı, şimdi tam zamanıydı, üstelik kaybedecek bir şeyimde yoktu!
Ama yedek kovanım ve boş çerçevem yok. Olsun bütün çerçeveleri dışarı aldım. Çerçevedeki arıları kovan önüne yere silkip bütün ana memelerini bozup, aynı çerçeveleri (yavrulu, ballı ne varsa ) ama “karışık” sıralamayla tekrar kovanın içine yerleştirdim. (maksat düzenleri bozulsun)
Bozduğum ana memeleri tam doğmak üzere olan analardı ki her anayı elimle kovana geri verdim.
İki gün içinde kovan önüne 5 tane ana arı atmışlar. Bunlar benim gördüklerim. Kovanı dinlediğim zaman ses kesilmişti. Demek ki kovan kendini oğul verdi sanmış bir anayı seçmiş diğer bütün anaları kapı dışarı etmiş.
Oğul verecek arı çalışmaz derler ya; o da doğru. O güne kadar kapı önünde miskinleyen arılar bu operasyondan sonra (ertesi gün) hep birden çalışmaya başladılar. Zaten ben işlerin yoluna girdiğini o an anladım.
Bu dediğimiz haziran sonuydu.

Evet bir kaçan, iki de yakalanan oğulla sezonu kapadığımı düşünürken 17 temmuzda; neredeyse bir ay sonra ikindi vakti havada arı uçuşu, hayra alamet değil. Gitti gitti erik ağacının yüksek, kalın bir dalına kondu.
Anasının gözü gibi bir yer. 2,5 metrelik merdiveni dayadım ermiyor. Nasıl moralim bozuldu nasıl bozuldu. Asla beklediğim ve istediğim bir durum değil!

Merdivende zor duruyorum. Bir elimde 5 lik kovan; dalı içine silkeletmeye çalışıyorum olmuyor. Dal silkelenmiyor. Haydi inersin fırça alırsın sağ elde kovan, sol elde fırça. Fırçanın uçcağızınla arıyı fırçalamaya çalışıyorum bir kısmı kovana düşüyor, bir kısmı haydi gerisin geri dala çıkıyor. Allahım kolumda derman kalmadı; sıcaktan bayılacağım.Tekrar aşağı inersin iki galvaniz tel bağlarsın kovana; uçlarını da kanca gibi yaptım ki dala asabileyim.


Tekrar çık merdivene, zor zahmet telin ucunu ağaca geçirirsin. Nihayet arı bir saate daldan inip kovana girdi.


Bende kovanı çözüp geri aldım ki çok çok zorlandım.

Arı bir, bir buçuk çerçeve var yok. Katlı kovanlardan çıkmış olsa diyorum bu kadar az arı çıkmaz.
Ertesi gün kontrol ettim, kovanlar işinde nektar taşımakla meşgul. Oğullara baktım onlarda da bir şey göremedim. Bir rivayete göre bunlara torun oğul deniyormuş. Oğul anasından memnun kalmazsa ilk fırsatta anasını yeniliyormuş .Yani bizimkide oğulun oğulu torun oğul olabilir:)


Bunlar çevremizdeki ayçiçekler. Sağ tarafa dikkat ederseniz arı kovanları göreceksiniz.


Bu arılar nerden geldi bilmiyorum. Bir gün baktım tarlaya konmuşlar. Dürbünle baktığımda 50 taneydi şimdi 40 taneye düşmüş.Arada gelip bakım yapıyorlar.


Bunlarda sabit arıcılar, hem kapalı mekanları hem de çadırları var.



Bunlar eşek marulu arılar polen alıyor.


Tabiatın kuruduğu şu sırada, arıların polen alacak birilerini bulabilmesi çok güzel!


Çiçekli yaban otları korumam altında, fidan aralarını onlara bıraktım, her yıl sayıları artıyor!


Yavru kurbağa;


Kurbağalara karşı özel ilgim var, hani ola ki prens olabilirler diye:)


Ama bu çok küçük, bundan prens olmaz! Olsa olsa prenses olur:)


Karşılaştığım böcek yumurtaları.


Kirazlar nasıl? Şaka şaka bunlar erik:)


Tohumdan yetişme bir incirimiz var. Birkaç yıldır incir yapıyor. Bakarsan böyle güzel incir!


İçini yarıyorsun içi tozuyor. İçleri kof.


Sonra kof incirler kuruyup gidiyor.
Benim bildiğim yaban inciride incir yapar; küçük yapar ama yapar. Bu incir neden böyle kof incir yapıyor bilgisi olan söylerse öğreniriz. Not : Bahçede başka incir ağacı yok!

Çocukken; mahallenin bütün kadınları toplanır; Selimiye camisine teravih namazına giderdi. Selimiye camii bize 2-3 dakika mesafedeydi. Kadın kısmı o kadar kalabalık olurdu ki saflar üst üste. Eğer kalabalık değilse annem beni de yanı başına alır, onu taklit ederek namaz kılardım. Eğer kalabalıksa beni kenar bir kısma paketlerdi. “Namaz kılınırken burada uslu dur sesini çıkarma, bir yerede ayrılma ” derdi. Ben büyümüşte küçülmüş olduğum için söylenenleri harfiyen yerine getirirdim:)
Kenarda gözlemci olarak dururken bazı şeyleri daha iyi görme fırsatınız olur. Elinde bir maşrapa bidonlarla su dağıtanlar mı istersin, karşı tarafta tanıdığını gördüğü için namaz kılan milletin üstüne basa basa karşıya geçmeye çalışanlar mı! Muhabbet gırla gider, çocuklar oyun parkı gibi her daim ortalıkta koşturur durur ki; ben bundan nefret ederim.Çünkü namazın anlam ve önemini yok ederler!

Gördüğüm üzere teyzeler genelde tombul olur. Namaz etekleri de lastikli, geniş ve bol. Kimileri secdeye daha erken kapanır, kimileri biraz daha geç. İşte tam o sırada başını secdeden kaldırmak isteyen bir bakar; kafasına “öndeki teyzenin eteği” geçmiş:) Allahım nasıl komik bir durum nasıl komik bir durum. Zavallı kafasını eteğin altından kurtarmaya çalışır durur, tabii bu arada o namaz bozulur mu bozulmaz mı orasını bilemiyorum. Hehehe! Ben durduğum yerde kıs kıs gülerdim olanlara.
Hemen her rekatta birilerinin kafasına etek geçerdi:)Hay Allahım; benimde aklımda kalan şeylere bak!

Çocukluktan sonra pek camiye gitme fırsatım olmadı. Şu an bulunduğumuz yerde camiye uzak. Vakit namazlarını kılmaya çalışıyorum ama ömrümce teravih namazı kılmadım desem yalan olmaz. Bu yıl karar verdim nasip olursa evde teravih kılacağım; inşallah sonunu getiririz. Yeniden herkese hayırlı ramazanlar.



21 yorum:

MURAT AKIN - ARICI dedi ki...

Hoca Demet Hanım:

Gerikalanını sonra yorumlarız da.

Sizin incir ağacı erkek incir.

İncir bahçelerinde bir kaç tane bulunur, veya dal kırılıp ağaca döllenmesi için asılır.
Adı "İylek veya İyelek"

d.m.t dedi ki...

Hoca kelimesini hangi anlamda kullandınız bilemedim Murat hocam!
Günümüzde; ister din alanında ister diğer konularda hoca kelimesi sıkça kullanılıyor da aslen kendi dalında belli bir bilgi seviyesini yakalamış kişilere denmesi gerekir! Siz bu kurala uyuyorsunuz da ben uymuyorum.

Siz deyince baktım da evet bizim incir erkek incirmiş. Tozlanması içinde bir tür sineğe ihtiyaç varmış; nerden bulacağım ben şimdi incir sineğini?:)

Unknown dedi ki...

ve aleyküm selam demet kardeşim oğul konusunda kendini bilmeyerek çok yormuşun o oğuldan bir avuç diyeyim ve ya bir parça alıp girmesini istediğiniz kovana koymanız yeterli olur ve bir miktar arı ister içinde ana arı olsun yada olmasın fark etmez konulunca bütün oğul o kovana girer size de hayırlı ramazanlar

d.m.t dedi ki...

Asım abi, sizin dediğinizi yaptım! Bir miktar arıyı düşürdüm kovana ama; çoğunluğu kalkıp aynı yere (dala) uçuyorlar. Akşam oluyor diye telaş etmiş olabilirim. Bilmem ki biraz daha beklesem sonunda kovana girermiydiler?

Gerçi en sonunda kovana girdiler ama; kovan yanıbaşında olunca bende girerim:)
Sağolun, selamlar.

Hüseyin Basri ÇALIŞKAN dedi ki...

Merhaba.

Murat hocam, incir hakkında gereken bilgiyi vermiş.

Gelecek bahar beğendiğiniz bir incir çeşidini aşılayabilirsiniz diye düşünüyorum.

Oğul bayağı zorlamış sizi.

Benim önerim, eldeki kovanlardan bir adet yavrulu çerceve alıp, bir ip yada telin iki ucunu, çercevenin iki kulağına bağlayın Bu arısız çerceveyi ucuna küçük bir çivi çaktığınız bir sırık ile yukarı kaldırıp oğula değdirdiğinizde arıların büyük kısmı bu çerceveye geçer.İsterseniz çerceveyi o dala asar tüm arıların çerçeveye geçmesini beklersiniz.
Umarım işinize yarar.

Mustafa Doğan dedi ki...

elinize sağlık güzel yazı olmuş. Teravih maceraları güzeldi :)))

Nerde o eski Ramazanlar....

Çalışmalarınızda başarılar.

d.m.t dedi ki...

Size de merhaba;
İnciri aşılamak! Düşünelim; öncelikle aşılık incir ağacı bulmam gerecek ki; kimin bahçesinden bulsak; birde incir aşısını öğrenmem gerekecek! Neyse kış uzun; düşüne düşüne bir yol buluruz elbet. Anneme kalsa kökünden söküp atacak; bahçede meyvesiz ağaç istemiyormuş:)

Çerçeve fikri güzelmiş. Yüksekteki oğullar için illaki sırığa ihtiyaç olacak ! Olmayan yerde değil sırık; bir dal parçası bulmak bile ne kadar zor !

Hay Allahım ! Bu arıcılığın ihtiyaçları da hiç bitmiyor!
Yani benim eksiklerim hiç bitmedi yahu:)
İhtiyaç listesine “uzun sırık” temin edilmesini ekliyorum.

Verdiğiniz bilgi elbetteki işime yarayacak. Sağolasınız, selamlar !

Yeni nesilin çok bir ramazan yaşadığını sanmıyorum. Dediğiniz gibi o ruh öldü. Benim aklımdakilerde çocukluktan kalan birkaç bilgi kırıntısı! Ne yapalım sağlık olsun. Bugünümüze şükür.
Selamlar.

Hüseyin Basri ÇALIŞKAN dedi ki...

Merhaba tekrardan.

Komşumun bahçesinden elimle topladığım siyah incirleri yerken okudum ikinci mesajınızı.

İncir aşısı gayet kolay.

İnternet üzerinde videoları da mevcut.

Komşulardan beğendiğiniz bir incir çeşidinden kalem alıp aşılarsınız.

Yaprak ve kalem aşı oluyor bildiğim kadarı ile.

Fig tree yazarak videoları ararsanız pek çok video bulabilirsiniz.

Saygılarımla.

d.m.t dedi ki...

“Elimle topladığım, balları akan siyah incirleri yerken” ...
Çok ayıp! Böyle olmaz ama...inciri olan var olmayan var değil mi? :)

Bizim buralarda sıcaklık kışın -15,-17 leri bulduğundan incir ağaçları birkaç yılda bir donar. O yüzden pazarda pek yerli incire rastlamayız. Velev ki bir yerlerden markete incir gelecek olursa, işte o zaman incir yeme şansımız olur:)

Tekrardan teşekkürler; selamlar.
Ha! Bu arada afiyet olsun:)

Hüseyin Basri ÇALIŞKAN dedi ki...

Vallahi inciri ile meşhur olan Aydın'da yaşayınca, incirsizlik ne demek unutmuşuz. Gerçi Yalova da yaşarken de incirsiz kalmadık hiç.
Ekenler dikenler sağolsun. Ruhlarına bir Fatiha okuyalım bu günde.

Sizin bitkilere olan sevginizi takip ediyoruz blogdan.

İncir içinde bir çözüm bulursunuz.
Saksıya ekip bodur budayarak, içeriye alıyorlar.

Hava durumunu takip ederek don beklenen gecelerde ağacın yakınından saman yada duman veren nesneler yakmakda bir yöntem tabiki.

Yani yapılmayacak bir şey yok.

Umarım bir dahaki seneye kendi incirlerinizi yersiniz.

d.m.t dedi ki...

Bana teselli veriyorsunuz!
Haydi bakalım dediğiniz gibi olsun!:)

MURAT AKIN - ARICI dedi ki...

Demet Hanım:

Geri kalanını dedik:

Bana kalırsa havalar soğumadan balı alın, süzmek kolay olur.

Kuluçkalığa da bakıp yavrulaması için yer açınız.

Zor falan demeyin önemli olan oruçluyken çalışmak.

Onca ana arıya nasıl kıydınız? tabiki af dilemek için teravihe gidersiniz.

Demek ki oğul macunu işe yaramıyormuş.

Oğul alırken iyiki büyük kovan değil yoksa yere güm diye düşerdiniz, yerine göre küçük kovanın da kullanıldığı yer vardır.

Satır başı cevaplar yeter mi?

d.m.t dedi ki...

Murat hocam; cumartesi balı aldım.

Kuluçkalığa ne baktım ne elledim yalan yok!

Ana arıları ben öldürmedim ki onlar öldürmüş. İmkanım olsa onları minik minik kovanlara bölerdim. Garibanlar ölmezdi! Ne yapalım Tanrı değiliz; her şeyi yaşatamıyoruz!

Oğul macunu iyice kurumuş, tıkır tıkır olmuş.Arılar ondan etkilenmemişte olabilir.
Gerçi yinede koku yayıyor. Şimdi inanmayacaksınız ama oğul macunu yatağımın başucunda sehpada duruyor. Yatarken mis gibi kokusu geliyor:)

Büyük kovan olsa ben oraya kaldırabilir miydim ki? Bir arıcı abimiz bana hediye gönderdi o kovanı! Hafif olsun diye özellikle kavaktan yapılmış! “Bal mevsiminde ballı çerçeveleri taşıyım; diğer zamanlarda da oğulları yakalayayım” diye:)

Sizin cevaplarınız, söyleyecekleriniz bizim için her zaman değerlidir bunu biliyorsunuz!
Selamlar.

Orhan ÖNDER dedi ki...

Demet hanım yükseğe konan ufak oğulu almanın bir yoluda;Uzun sırığa yada 5*5 kerestenin ucuna 18 kg lik teneke ağız kımı yukarı gelecek şekilde monte edilir.Teneke arıların altına getirilerek teneke dala vurulursa arılar tenekeye dökülecektir.Kolaylıklar dilerim...

mcsumer dedi ki...

Kuluçkalığa ne baktım ne elledim, yalan yok!

Artık editöre de gerek yok. :)
Baki Selamlar...

d.m.t dedi ki...

Sağolun Orhan bey, teşekkür ediyorum. Selamlar!

Cahit bey; çoktandır yazmadınız! Sizi darılttım mı? diye düşünmeye başlamıştım:)

Editör? Yanlış bir şey mi yazdım; imla hatası mı var?

Aynen öyle; kuluçkalığa elimi dokundurmadığım gibi; gözümün ucunla dahi bakmadım:)
Hedefim en kısa sürede ballıklardan balları alıp kaçmaktı! Katları indirmedim bile sadece ballı çerçeveleri aldım kapadım.
Bizden de selamlar efendim!

mcsumer dedi ki...

"Ben başkaları gibi cesur değilim; şu an üzerimde maske var! Ne kendi güzelliğimi; nede arının hayatını riske atamam! (arısokunca ölüyor ya; o manada:) "

"Ne polen koyacak ne yavrulayacak yer kalmamış. Bir ballı çerçeveyi çekip başka kovana verdim ve yerine kabarmış bir petek koydum. "

** "Ne polen koyacak ne yavrulayacak yer kalmış." deseydiniz daha doğru olmaz mıydı? Aslında, her iki şekilde de yanlış anlaşılma riski var.
Bloglar için pek sakıncası yok da...
Bilmem anlatabildim mi? :) **

"Yazdıklarımı düzeltmek için editör mü tutsam? Ne yapsam hımm?

Bizim arılar boş çerçeveyi görünce “gel buraya yumurtla!” demek istediğimi anlamışlardır herhalde:)"

"Bilmem anlatabildim mi? :)" derken, daha önceleri öykü yazmanızı önerdiğimi hatırlatmak istemiştim.

Gerçekten de çok zaman olmuş yazmayalı. Yukardakileri de zor buldum o nedenle.
Ama siz de ne haşhah ekiyorsunuz ne de kenevir. :)
En iyi dileklerimle...

d.m.t dedi ki...

Yukarıdaki yazıları okuyanlar bir şey anlamayacak. Bunlar yıllar önce blogta yazdığım ve yorum kısmındaki yazılardan alıntıdır.

Cahit bey , sizde Türkçe yazım kurallarına büyük bir ilgi var. Yoksa gizliden Türkçe öğretmeni falan mısınız?
Ben lisede sayısalcıydım. Sayısal geldim sayısal gideceğim. O yüzden bazı söylediklerim yazım kurallarına uymayabilir. Hoşgörün!
Eğer bir gün öykü yazmaya karar verirsem editör olarak siz yardımcı olursunuz. Böylece eksikleri kaparız:) Olmaz mı?
Selamlar, saygılar.

mcsumer dedi ki...

İş benim editörlüğüme kalsaydı yanmıştık.
Baksanıza, kendi yazımdaki "haşhah", haşhaş olabilmek için kenevirin himmetini bekliyor. :)

Adsız dedi ki...

Seni yazıyorken görmek güzel :) Umarım herşey yolundadır.

Murat Çakır.

d.m.t dedi ki...

Olur böyle vakalar!
Cahit bey hataları yakalar:)

Ooo!Büyükşef! Asıl sizi buralarda görmek ne büyük şeref!
Bizler iyiyiz; yada iyi olmaya çalışıyoruz gördüğünüz gibi!
Umarız sizlerde iyisinizdir?
Selamlar efendim.