08 Ağustos 2010

Yaz Sıcağında

Bir “gece uykumuz” vardı: Yumuşak yatağımıza yatıp, kafamızı silikon yastığımıza gömdüğümüz, tabir yerindeyse bebek gibi uyuduğumuz … Sabah olunca dinlenmekten çok yorgun kalktığımız…
Olsun… yorgun kalkıyorduk ama yinede güzel şeydi uyumak!!!
Günlerdir uyuyamıyorum. Uyuyorum uyumasına ama gecede 10 kere uyanıyorum.
Evin bütün pencereleri açık. İçeri gram hava girmiyor ! Ter; üzerinizi güneş yağı gibi kaplamış olduğu yerde yapış yapış duruyor. Sağa dön olmuyor sola dön olmuyor.
Yatakta gidecek yer kalmayınca kendimi halının üstüne, yere atıyorum. Bir kısım orada da yuvarlanıyorum.
Olmadı hazır yere inmişken mekik çekiyorum; bacaklarımı çalıştırıyorum. Bakıyorum sabah ezanı okunuyor. Ezanı duyup namazı kılmamak olmaz. Sonrasında halının üstünde uyuyup kalıyorum.
Sabah uyanıyorum; ağzımda halının kılları; yüzüme halının deseni çıkmış. Açık pencere sabaha karşı üzerimi yaladığı için hapşurmaya başlıyorum, boğazım acıyor!
Buna uyumak denirse bir geceyi daha geçirmiş oluyoruz!
...............

“Küresel ısınmanın sonucunda klima olmayan ev kalmayacakmış”
Kışın sobalı evlerde olduğu gibi bütün aile klimalı odaya mı toplanacak; çoluk çocuk? Yoksa herkesin odasına bir klimamı takacağız:) Yada merkezi klima!
Klima almak sorun değil de bu klimanın suyu nereden gelecek? Pardon; bu değirmenin suyu nereden gelecek? Yani insanlar elektrik masraflarını nasıl karşılayacak! Olmadı devleti dolandırıp kaçak elektrik mi kullanacak?
Vallahi bilmiyorum; bizim evde klima yok! Havaların serinlemesini ummaktan başka yapacak birşey yok:)
................

Ramazan gelmeden tatile çıkalım dedik. Deniz güneş hep bildiğiniz şeyler .
Döndüğümüz gibi balları süzmeye başladım. Kara kaplı deftere bakınca geçen yıllara göre geç kaldığımı görüyorum.Ama olmadı işte! Şöyle ki; her gün bir iki kovanı ancak süzebildim;yoksa sıcaktan ölür giderim.
Kasaları taşımak için bir araba istemiştim. Abime yaptıracaktım falan filan!Yumurta kapıya gelince bakıyorsun yine eski hamam eski tas:)

Ne yaparsın :Bildiğimiz el arabasının içine büyük boy bir çöp torbasını kesip koydum.

Hem temiz olsun hem de ballar arabaya damlamasın.

Balını alacağımız çerçeveleri aynı kovana silkelemeyiz. Hem arı deliriyor hem de çerçevelerdeki arı yoğunluğu sürekli artıyor. Yine bir çöp torbasını kocaman ve derin bir sepetin içine koydum.


Ballı çerçeveleri bu sepete süpürüyorum. Poşetin kenarları kaygan olduğu için arıların çoğunluğu sepetten dışarı çıkamıyor.

Sepetin içinde top halinde birikiyorlar. Uçamayan arıları da yerde ezmemiş oluyoruz. En son bu kovandan bal alma işiniz bitince sepeti kovanın üstüne boca ediyoruz. Poşeti tersten bir silkiyoruz bütün arı kovanın içine geri giriyor:)

Süzüme aldığım çerçevelerin hepsi tam sırlı.

Yarı yarı sırlı olanları dahi almadım onları sonra süzmeyi düşünüyorum. Ya sırlasınlar yada açık gözleri aşağı indirsinler. Keyifleri bilir.

Zaten süzmekte geç kalma belirtisi olarak arılar ballı çerçeveleri oyup yavrulamaya başlamış. Haliyle ballıklardaki yavrulu çerçeveleri de süzmedim,onları da sonra süzerim inşallah!

İşin en kötü tarafı nedir? Kovanları bir kez daha süzmeyi düşündüğüm için varroa mücadelesine başlayamıyorum. Ne yapacağım bilemedim.
Kovanlarda daha önce varroa görüyordum zaten; şimdi güzel güzel çoğalırlar!

Bal durumunu fazla beğenmedim. Gerçi beklediğim bir durumdu.Bu yıl arılarımın çevresinde ayçiçek tarlası çok az. Nektar olmayınca istediğin kadar arı olsun ne fayda. Ayrıca ballıklara tamamen sıfır petek verdim. Eski peteklerin hepsini erittim. Buna da şükür. Allah bereket versin:)

Bu arada üzerinde oldukça emek harcadığım küçük bir kutum vardı. Anası bu yılın anasıydı, durumu da fena değildi. Tatildeyken bal stoğu bitmiş. Ver elini kovanı terk etmiş gitmiş. Üzüldüm doğrusu. Ellere gitti diye değil; dışarıda yaşayamaz ölürler diye!!!

Arılara uzun süre bakmayınca maskenin üstüne yavru örümcekler yuva kurmuş. Bunlar dantel gibi ağa ören dış mekan örümcekleri. Şansları yaver giderse büyüklükleri abartısız “badem” kadar olacak:)



Şu an minicikler! Kozadan yeni çıkmışlar. (Anneleri onlara ağadan güzel bir koza yapar, içine yüzlerce yumurta bırakır. Yavrular yumurtadan çıkınca kozanın ipliklerini yiyerek beslenir; hem de gelişimini tamamlar. En sonunda patlama şeklinde kozanın içinden çıkar ve etrafa dağılırlar)

Salkım domatesleri iyice yüklenmiş. Dalları yerde sürünüyor.

Pembe domatesler güzel olmuş.Ama sıcaktan yapraklar haşlanma noktasında.

5 yıldır açmasını beklediğim bir kaktüsüm vardı.

Sonunda açtı. Muradıma erdim:)

Bunlarda benim ufaklıklar.Hızla büyüyorlar.

11 yorum:

bekir dedi ki...

balınız bol e bereketli olsun aycicegi az diyorsun bizim burda oda yok nerdeyse sıfır cektik busene olsun seneye artık:)domasetesler cok şahane annemde bahcesine ekiyor tadına doyum olmuyor
saygılar

mcsumer dedi ki...

Sevgili D.M.T,
"Yaman"sın vesselam.
En İyi Dileklerimi Sunarım.
Her şey gönlünce olsun...

murat (erkan) dedi ki...

öncelikle hoşgeldiniz hasatınız hayırlı olsun ,pembe domates demişsiniz onun lezzetini diğier domateslerde alamıyorum onu dalından koparıp hafif tuz serperek yemesi başka olur kalın sağlıcakal

HB dedi ki...

Yaşıyormuş demek ki...

d.m.t dedi ki...

Sağolun Bekir bey; nasipten gerisi olmuyor, üzülmeye hiç gerek yok! Verim almak için gezginci olmak lazım. Denize; Erikliye giderken Keşan; Uzunköprü tarafından geçtik; nasıl ayçiçeği ekilmiş; her taraf sapsarıydı! Dedim; arılar şimdi burada olsalardı bayram etmişlerdi:)

Domatesleri; sebzeleri neden hep anneler babalar yetiştirir? Birazda çocuklar yetiştirsin değil mi?:)

Erkan bey siz de sağolun! Canınız çekmesin domatesler çok tatlı yahu! Az önce yedimde; hem sulu hem bal gibi:)

Cahit bey; dalga geçmeyin bak kızarım:)
Kedilerimden birinin adını “Yaman” koymuştum. İnanın havada parendeler atıyordu;çok yaman bir kediydi. Yavruydu daha! Geçen yıl bir köpek tarafından öldürüldü! Onu hatırladım. Hayat işte! Bir varsın bir yok! Güzel dilekler için çok teşekkürler!

Halil bey iddiaya mı girdiniz yoksa? Yaşıyor muyum? Bakiyim… nabzım hala atıyor! :)
eee siz de yaşıyorsunuz! Çok sevindim:)

Taşkın ÖZŞAHİN dedi ki...

çöok özür dileyerek bir konuyu unuttum
arılarınız saldırgan cinsmi yoksa uysalmıdır
bu konuda bilgi verirmisiniz

d.m.t dedi ki...

Taşkın bey; güzel dilekleriniz için teşekkürler!

Arı konusuna gelirsek:İlk başlarda arılarımı hep saldırgan diye düşünüyordum. Daha önce arı görmediğimden olabilir! Bana göre arı sinek gibi olmalıydı; acı vermemeliydi! Bir kaç kez sağdan soldan sokulunca arıdan korktum:)

O günden beri hiç maskesiz arıya baktım mı? Bakmadım! Eldivensiz? Hayır! Sorduğunuz buysa arıya hiç çıplak yaklaşmadım ama; huysuz arıların duman sıkılması halinde bile kovandan fırlayıp ta maske eldiven ne olursa arıcıları soktuklarını; en azından iğnelerini bıraktıklarını biliyoruz. Yakın zamanda böyle bir duruma şahit olmadım. Şu bahsedilen uslu arılar kadar olmayabilirler ama maşallah yinede uslu sayılırlar. Bu yıl beni hiç arı sokmadı bu benim için büyük başarı!!!
Selamlar,saygılar.

Hayyam dedi ki...

ağustos ayında yorganla yatıyorum klimamda yok :))

d.m.t dedi ki...

vay be! Duyda inanma:)

Ocak ayında nasıl yatacaksınız merak ediyorum:)

HB dedi ki...

O bahsedilen yerde Ocak ayında ben yattım...

Gece kalın bere kafada.

Boğazlı kazaklar, soba güp güp yanıyor...

d.m.t dedi ki...

Ne ala!Soba "güp güp" yanıyor ha?

Kış günlerini özledim be!Sobada kızarmış ekmek; tereyağ; üzerine kavruk susam, dışarıda kar yağıyor... Yemede yanında yat:)