27 Kasım 2010

Kara kara bulutlar yine yağmur yağacak!

Yağacak değil; birkaç saattir yağıyor zaten! Dışarısı çok soğuk olmasa da pek sıcakta sayılmaz.Bir aydan fazla zaman oldu, arıların bir kısmına usulen bakmıştım. Yaklaşık durumları şöyle böyleydi! Bu resimlerde o zamandan kalma! Bazı kovanlarda timol jel hala buharlaşmadan duruyordu!

Bu yılın oğullarından !


Orta çerçevelerinden biri!


Arıların kimi sarı bel li, kimileri daha koyu renkli!


Bir kovan ise neredeyse açlıktan öte tarafa gidecekmiş. Boş çerçeveleri alayım; ballı koyup sıkıştırayım derken… arılar aç köpekler gibi yağmaya başladı. Şu hayvanların yağma davranışı hiç hoşuma gitmiyor! Daha önce ki yıllar bunlar böyle yapmazdı şimdi neden bu kadar hassas oldular bilemiyorum. Öğrenmeye ise vaktim yok!!Yağma başlar ve kontrol son bulur… daha da araya öyle işler girdi ki arılara el sürmedim. Önümüzdeki günler süreceğim inşallah!


Kovanın dışında karşılaştığım bir kara dul.

Oldukça siyah ve güzel bir örümcekti!

Yağmurla birlikte güzel mantarlar çıkmış.

Tam yenilesi beyaz mantar! Atıyorum inanmayın, mantardan hiç anlamam:)

Bu arada tarlalara buğday ekimini gerçekleştirdik.



Hasattan kalan buğday başakları düştüğü yerde çimlenmiş.

İşte… Toprak ana öyle bir ana ki; üstüne düşen her tohumu hemen kucaklıyor, sarmalıyor! Keşke herkesin annesi böyle olsa:)

Kırlarda güvemle karşılaştık.

Güvem çalı formunda ağaççıklardır.

Güvemlerin sayısı o kadar az ki! Hayata tutunmaya çalışıyorlar ancak; her yıl buncağızları özellikle yakarlar. Ya tarlayı genişletmek için; yada içine bir tavşanın saklandığını gördükleri zaman!!! Bırakın şu hayvancıklarda orada sığınsın yahu! Ona yaşama buna yaşama; orada yaşama burada yaşama!
Haaa unutmuşum yaşamayı bir tek siz hak ediyordunuz değil mi?

Güvemin meyveleri ekşimsidir. Hamı yenmez; olgunu bile yerken ağzınızı buruşturur:) İçinde iri bir çekirdeği var.

Yalnız güvemi toplamak o kadar kolay değil çalının dikenleri oldukça iri; sağınızı solunuzu parçalıyor. Önceleri insanlar bu meyvelerden güzel reçeller yaparmış. Şimdi ara ki güvem bulasın!!! Güvem bulsan araki reçel yapacak insan bulasın! Kimse uğraşmak istemiyor artık; hazır kavanozda varken! Eskiden insanların maddi durumları kötüymüş kırdan bulduklarını değerlendiriyormuş. Şimdi sen üstüne para versen bile uğraşmaz!!!

Birkaç gün önce karşılaştığım bir çift kelebek! Kasım ayında kelebekleri görmek çok hoş!

Bu arada güz çiğdemlerimiz bir harika açtı ama her güzellik gibi geldi geçti!

Geçen aylarda yalancı portakal ağaçlarımı göstermiştim. Arılar çiçeklerini çok seviyordu. Binlerce çiçek açtılar ama meyve tutmadılar. Şimdi hava soğudu ağaçlar yapraklarını döküyor. Bir baktım bir ağaç sadece iki tane yalancı portakal yapmış. Bütün yaz yaprakların arasında saklanmışlar. Bir tanesi 450gr diğeri 430! Kendine ait tropikal bir kokusu var.



Meyvenin yapısı ise dut gibi yada çilek gibi bileşik meyve! Ancak meyvesini insan yiyebileceğini sanmıyorum:)




Bayram şükür güzel geçti. Ablalarımız, yeğenlerimiz ve eniştelerimiz bir aradaydık! Özellikle annem bu duruma çok seviniyor:) Apartman dairesinde olsanız işin tadı pek çıkmayabilir! Yada insanlar zamanla sıkılabilir. Ama müstakil eviniz olunca herkes kafasına göre takılıyor!Kimi mangalda kestane yapıyor, kimi tv izliyor kimi bahçede dolaşıyor, kimi internete giriyor! Tabii bu durumu daha önce düşündüğümüzden bayramdan birkaç gün önce kablosuz modeme geçtik.Böylece gelen misafirlerde kendi bilgisayarlarıyla istedikleri yerden internete girebildi!

Bu cevizli sucuk ve içine dövülmüş ceviz konup muska şeklinde sarılmış pestil! Taa Maraştan gelmiş! Ahmet eniştemin annesi kendi eliyle yapmış; kendi üzümlerinden! Normalde Fatma teyzemin cevizli sucukları daha tombul ve beyaz oluyor. Ama bu sefer üzümü kaynatırken hava yağmurluymuş ve karışım köpüklenmemiş!!!
Olsun komşuda pişer bize de düşer hesabı! Onunda eline sağlık tatları çok güzel olmuş!


Bayramın birinci günü akşamı Ahmet eniştem tutturdu size Maklube yapacağım.
Ben maklube falan yemedim önceden!
Tamam yaparsında diyoruz; yarın yapsan şimdi kahvaltı türü bir şeyler yesek!"Yok olmaz! Siz salatayı yapın ben yemeği yaparım birde malzemeleri getirin" Ahmet eniştem dediğini yapar demek ki bu akşam maklube yiyeceğiz:) hehehe!!!
Benim için hava hoş ben yeyiciyim; başka şeye karışmam! Zaten mutfakla hiç aram yoktur:)

Kalabalık olduğumuz için bir tencere yetmez diye düşünülmüş olacak ki ; iki tencere yapılacak! Ben arasıra uzaktan bakıyorum Ahmet enişte ocağın başında bir o tenceredeki eti kavurtuyor bir öbürünü. Ablamlar ona asistanlık yapıyor !
Haydi bakalım bezelye getirin mısır getirin şunu getirin bunu getirin!Salatayı yapın:) Tabii ben mutfağa adım atmıyorum. Selam verdim borçlu çıkmayım hesabı:)
Sonunda maklubemiz pişmiş! Güm güm sesler geliyor! Baktım çelik tencere tepsiye ters çevrilmiş, pilav düzgün çıksın diye eniştem habire tencereyi yumrukluyor!!!
Halil eniştem dedi ki “Demet bak! Tencerenin dibi çıkarsa Ahmet enişten yeni bir tane alacak haberin olsun:)”

“Yeni bir tanemi? O tencerenin manevi değeri var! Eğer tencerenin dibi düşerse bir tane değil 3 tane isteriz ona göre:)”

İşin şakası elbette “Yok” dedik “Bir şey olmaz!”


Bir tencere düzgün kalıp çıktı ama daha yayvan olan tencere azıcık dağıldı! Bizim enişteler hem yemek yapmayı seviyorlar hem de güzel yemek yapıyorlar!Ablalar şanslı:)


Etli sebzeli pilav oldukça güzel olmuştu!


Zaten ailecek yenen her şey daha da bir lezzetli olmaz mı?
Ama Ahmet eniştenin de eline sağlık doğrusu! Baştan istemem demiştim ama Maklube çok makbule geçti! Şimdi olsa da yesek:)


04 Kasım 2010

Çok Yazık!!!

Tarlalarımızdan birinden bir dere geçer! Derenin içinden yazları zor zahmet incecik bir su akar. Hele…önüne ola ki su motorları kurulursa vay haline! Bazen dereden birkaç gün su akmaz öylece kurur kalır.
Anlaşılan yazları içler acısı bir durum alır hali! Kışları ise eh işte az biraz akar!!!

Dere 80-100 yıldır aynı yatağında akıyor! Bunu ağaçlardan görebiliyoruz. Annemin dedesi; yaşlı ağaçları kestiği gibi yerine hemen yenisini ekermiş.Söğütlerde bundan dolayı tam derenin yarlarındaymış! Ama zamanla su seviyesi o kadar çok düşmüş ki söğütler kenarlarda kalmış !

Özellikle geçen yıl yağışların anormal derecede çok olduğunu biliyoruz. İşte bizim derede kendi su kapasitesinden değil de sırf çukurda olmasından( dere yatağı olmasından) bilmem kaç gün üst üste yağan ;bilmem kaç dönüm alanı ıslatan yağmur sularından nasibini aldı ve taştı! Belki 10 kere taşkın yedik!
Geçen yıl tarlamızın taşkın durumunu resmetmiştim hatırlarsanız.

Haa! İşin doğrusu yine de taşkın olmazdı !
Neden olsu dersek; birinci ve en önemli sebep dere yarlarının özellikle hayvan indirip bindirmeden dolayı yer yer iyice silinmesi, ikincisi kuru ağaç gövdelerinin dereye devrilmesi sonucu aşırı yağışta suyun önünü tıkaması; üçüncüsü dereye atılan motor lastiği ve bilumum çöpler!
Evet taşkının sebebi yağmur; küresel ısınma falan değil sadece dediğim bu basit ve düzeltilebilir sebeplerdir.
…………………..
…………………..
…………………..

Evet efendim tarlalara su bastığından dolayı devletimize dilekçe yazılmış ve derenin temizlenmesi istenmiş, hatta bizden de zarar gördüğümüz için imza alınmıştır.

Yaklaşık bir ay önce haber geldi ve dere boyunda bulunan ağaçlarımızı kesmemiz istendi. 2 tane paletli büyük kepçe gelecek ve karşılıklı olarak derenin iki kenarını açacaklarmış!Kepçeler o kadar güçlüymüş ki ağaçları bir vuruşta köküyle söküp atacakmış!!!
Korktuğumuz ama tahmin ettiğimiz bir haberdi!

Nereye başvursak? Ağaçları kim kurtarır? Elbette Çevre Orman!
Çevre ormana gittim! Böyle böyle falanca derede ıslah yapılacakmış sizin haberiniz var mı? dedim. Bizim haberimiz yok dediler ! O zaman ben anlatayım; "Dere boyundaki ağaçların hepsini kesmemizi istediler. Ben derenin temizlenmesine karşı değilim. Zaten en çok zararı da biz gördük. Ancak ağaçların gereksiz yere kesilmesini istemiyorum; onların bizim için maddi değeri yok!Ancak manevi değerleri çok yüksek, pek çok canlıyada ev sahipliği yapıyorlar !
En azından problem çıkarmayan ağaçların kesilmemesi gerek ;Dere ıslahı için herhangi bir keşif yapılmadı; derenin akışına engel olan ağaçlar bir şekilde işaretlenmeli ve sadece onlar kesilmeli;bilmem kaç kilometre boyunca bütün ağaçların kesilmesi tam bir katliamdır buna engel olmanız lazım" dedim.

Beni Çevre Orman Şefliğine yönlendirdiler. Orada da şefe derdimi aynen anlattım.
Kendimi bildim bileli bir tane bile yaş ağaç kesmediğimizi bu yüzdende bölgedeki en ağaçlı dereboyunun bizde olduğunu; içinde kesimi yasak olan karaağaç; 80 yıllık belki daha da yaşlı söğüt ağaçlarının olduğunu söyledim. Sağolsun anlayışlı bir beyefendiydi sonuna kadar dinledi beni!

Ama….. dere ıslahının DSİ ye ait olduğunu; dere ıslahının ağaç kesimini gerektirdiğini; büyük makinelerin rahat hareket edemeyeceğini bu yüzden sadece dere içinde olan değil dere kenarında bulunan bütün ağaçların kesileceğini ;bunun için yapacak bir şeyleri olmadığını söylediler.

"Ama nasıl olur sizin göreviniz ağaç varlığını korumak değil mi? Üstelik dsi çevre bakanlığına bağlı değil mi?" dedim.
"Evet aynı bakanlığa bağlıyız ama onlar bize karşı sorumlu değil " dedi!
Dere boyları nehir kenarı gibi yerlerin hazinenin malı sayıldığı, orman olmadığı ve bu yüzden onları ilgilendirmediğini söyledi.

…………………..
…………………..
…………………..
Aklıma bir hadise geldi! Bundan 2 yıl önce (ablam ve yeğenlerim yaz aktivitesi olarak; bizim için) dere boyunda yere düşen kuru dalları toplarken bir ekip geliyor ve yeğenlerimi korkutuyor. “İzinsiz ağaç kesiyorsunuz şimdi bu traktörü bağlayabilirim” diyor.
Ablam neye uğradığını şaşırıyor; zor zahmet aklını toparlıyor! Diyor: “ Ne ağaç kesimi? Bunlar yere düşmüş dallar; üstelik bunların içinde bir tane yaş ağaç yok ki!"
Aralarında biraz tartışma geçiyor!

“Hadi!” diyor çevre orman görevlisi . “Bu seferlik affediyorum !!!Tekrarı olursa dediğimi yaparım!”

Allah biliyor; ben olay anında orada yoktum. Olsaydım ya traktörü yada memura hakaretten beni bağlamışlardı.
Bizimkiler o kadar korkmuşlar ki; ne memurların ismini; nede aracın plakasını almışlar!
Sonrasında Çevre ormana gidip bu olayın hesabını sormak; işin aslını öğrenmek istemiştim ama bir türlü nasip olmamıştı!
…………………….
…………………….

Neyse; Çevre orman şefine bu olayı anlattım. Zaten işin aslını da çok merak ediyordum.
“Nasıl oluyor da hem dere boyları orman değil biz karışmayız diyorsunuz; hem de sizden bir ekip bizim traktörü bağlamaya kalkışmış?”

Gülümsedi. “Yoo !” dedi. Bizim elemanlar yetkilerini aşmışlar. Traktörü bağlayamazlar; çünkü bulunduğunuz yer orman vasfında değil. Ancak; ağaç kesimi varsa izinsiz olduğu için para cezası kesebilirler.”


İşin tuhaflığına bakar mısınız? Ağaç kendi tarlamızda olsa bile izinsiz ağaç kesemiyoruz! Ama ıslah adı altında dere boyunda ki bütün ağaç varlığının köküne kibrit suyu ekilecek kimsenin ruhu duymuyor!!!!


Çevre ormandan da ağzımın payını aldıktan sonra yıkılmış bir şekilde eve döndüm abime durumu anlattım. Ama son dakikaya kadar ağaçlarımızı feda etmeye niyetimiz yoktu. Kestirmeyecektik.
……………………
……………………
……………………

Köylüler tarla kenarında gereksiz ağacı pek sevmezler onlara göre ticari olmayan ağaç hiç olmamalı hep tarla olmalıdır. Ağaç yer kapatır gölge yapar. Vakitlice kuru yaş demeden ağaçların çoğunluğunu kesip yakmışlardır. Ancak… ticari olarak kavakları vardır. Kepçe haberini duyunca ; kavakların zarar görmemesi için acele olarak kavaklarını kesip kepçelerin güzergahını açtılar.
Derken 15 gün önce baktık kepçeler bizim tarlaya varmışlar bile.

Önlerine ne geliyorsa söküp atıyorlar.Kepçe operatörünü durdurdum. “Bunu yapamazsınız ağaçları söküp atmayın” dedim. Muhtarı aradı. Muhtar tarlaya vardı. Dedi ki: “Bu kepçelerin belli bir çalışma süresi var. Sizi bekleyemezler. Eğer bu şekilde engel olursanız dilekçe vereceğim ve dere temizlenmesine engel olduğunuzu bundan sonra dere taşkınında olacak zararlardan sizin sorumlu olduğunuzu bildireceğim.”

Hımmm!!!
Korktum açıkçası! Allah beterinden saklasın uğraşmamız gereken pek çok sorun varken birde mahkemelerde dere ıslahına engel olduğumuz için uğraşamam. Zaten çevre orman bile bize destek çıkmıyor! Mecburen “Tamam” dedik kepçelere ; Ne haliniz varsa görün.


Ağaçlarımla ne vedalaşmaya ne son bir fotoğraf çekmeye dahi imkanım olmadı!
Ağaçlar…
Dallarıyla... kurdun kuşun yuvası;
Çiçeğiyle.... sineğin böceğin maması;
Meyvesiyle... kirpinin kaplumbağanın nafakası;
Dökülen yaprağıyla... toprağın gübresi;
Köküyle... erozyonun bekçisi;
Kuru odunuyla... ocağın ateşi;
Yeşiliyle... gözümün nuru!


Edebiyat mı yapıyorum ? Hayır bunlar gerçeğin ta kendisi!

Kendimi bildim bileli çok severim yeşili; ağacı ise ayrıca severim!Karaağaç, akağaç, söğüt, erik ne olursa!Ekerim budarım sularım. Asla ama asla “yeşil bir ağacı” kesmem. Başaramadık; olmadı! Engel olamadık. Ben aciz bir insanım ne çok param var ne arkamı dayayabileceğim birileri!


Oysa bu dere temizleme çalışması çok daha küçük kepçelerle sadece belli noktalara müdahale edilerek ve en minumum ağaç kesimiyle halledilebilirdi. Hiç olmadı atama atama ağaçlar bırakılıp makine bu ağaçların arasından kazma işlemine devam edebilirdi!
Ama kimse uğraşmak istemedi kimse ağaçlara acımadı. Resimlere baktıkça yüreğim sızlıyor engel olamadım.


Bu resimlerde gördüğünüz ağaçların hiçbiri hayatta değil artık. Bir yaşında, 5 yaşında, 20 yaşında, 50 yaşında! Genci yaşlısı bütün ağaçların hayatı son buldu.
Bütün uğraşmalar sonucu 2 karaağaç ve biri kurtlu iki söğüdü kurtarabildik. Onlarında dallarını kepçe kırdı ve bildiğiniz kuşa çevirdi.






Bütün ağaçlar üst üste karmakarışık tarlaya yığıldı. Ağaçların gittiğine mi yanarsın yoksa şimdi birer pislik parçası gibi tarlayı kapattıklarına mı?Çok çalışıp bütün bu enkazı kaldırmamız ve sonra inadına ağaçlandırma çalışmasına başlamamız lazım.


Önce derenin bir tarafı sonra diğer tarafındaki ağaçlar kökleriyle söküldü atıldı. Yatak sözüm ona genişletildi.


Hehehe!
İlk yağmurda ne olacak biliyor musunuz? Bütün bu kenarlara çekilen kara toprak(verimli toprak) ilk yağmurda dere yatağına akmaya başlayacak; yatak tarla toprağınla dolacak. Yarlar dilim dilim yağmur suyuyla yarılacak! Hele dere yükselirse topraklar külliyen akıp gidecek. Bunda sonra erozyon kaçınılmaz. Kimse engel olamaz.


Deremiz ıslah edildi efendim! Tarla sahipleri dere ıslah çalışmasından o kadar memnun kalmışlardır ki; hayallerindeki derenin bu olduğunu söylemişlerdir!
Hayale bakarmısınız; bir tek yeşillik bir tane çalı yok; iki tarafı toprak yığını !

Bundan sonra bülbül sesi yok! Bundan sonra leylek yok!Bundan sonra arı kuşu yok. Bundan sonra bir yaprak hışırtısı, bir ağaç gölgesi yok. Yok yok yok!!!!Hiçbirşey eskisi gibi olamaz artık! Dedelerimizin emanetine sahip çıkamadık!

Ey kendine "insan" diyen insan oğlu!!!! Sen iyi olan; güzel olan hiçbir şeyi haketmiyorsun!
Çünkü kendinden başka hiçkimseye; hiçbirşeye merhametin yok! Yazıklar olsun sana!
Bakalım senin yalvararak merhamet dilendiğin gün, sana ne cevap verilecek?