29 Ocak 2013

Yürümek karda zordur!

Doğadakilerin resimlerini çekmekten çok hoşlanıyorum. Fotoğraf kursuna gitmek ve güzel bir makine alabilmek ise en büyük hayallerimden biri! Çoğu zaman soruluyor “Neden bir fotoğrafınız yok?” Ben bildiğiniz üzere yalnız takılıyorum, o sebepten yanımda hiçbir zaman resmimi çekecek biri bulunmuyor.

Kar yağdı ya güzel bir ortam oluştu. Bu fotoğrafı 3 gün önce yeğenlerim çekti. Ayağımda lastik çizmelerimle bayaca üşümüş bir halim var. Fotoğraf makinamı karın içine düşürünce, birde kar tipiye dönünce resmin devamı gelemedi.

Bugün 29 ocak güneşli bir hava!  Kar oldukça erimiş gözüküyor.


Arılarımızla poz vermek benim için mutluluk.

Ancak güneş gözüme dokununca aksi istikamete geçtim.

Tek tük arı kıpırtısı var .

Karda arı maskesi takılır mı? Yok ya takılmaz herhalde! Arıcı olduğuma inanmıyorlar diye! O sebepten:)



14 Ocak 2013

Selam

Buralarda kar yok ama hava birkaç gün çok soğuk oldu. Soğuk ki insanın ciğerini yakıyor. Dışarıya gezmek için çıkmak akıl karı değil! Uzun zamandır kan tahlili yaptırmamıştım. Doktor ısrar edince; sabahtan kan tahliline gittim hava ayaz; ertesi gün tahlil sonuçlarını göstermeye gittim hava ayaz! “Kansızlık ve B12 vitamini eksikliği” hariç turp gibiymişim öyle dedi doktor! (İlaç verdi onları bir kullanayım Kızılay'a kan vermek için başvuracağım)
Evet o gün turp gibiydim ama gecesinde hastalandım. Kış olsa da biz hastalanmasak ne iyi olur!!! Hastalık hiç çekilmiyor.

Domatesleri donlar başlamadan az önce toplamıştım. Hemen hepsi yeşildi. Çürümesin diye önce gazete onun üzerine de çarşaf serdim. 2 aydan fazla zaman oldu kızaranları alıp kahvaltıya doğruyorum. Tadı güneşte olana benzemiyor ama sera domatesini de aratmıyor.

Maydanozları ekim ayında ekmiştim. Tohumları saçma ekince aralarını yabani ottan kurtaramıyorum. Sıra üzerine ekim ve sıra aralarına da naylonla malçlama  yaptım.

Bu branda aslında silaj naylonu. Alt kısmı siyah üstü kısmı beyaz. (Tohumu ektikten sonra naylonlar uçmasın diye taş koymak gerekti, yoksa rüzgarda kalkıp gidiyordu) Naylon serdiğim yerlerde yabani otlar çıkamadı. Ha; sıra üzerinde otlanma var; onları da bir zahmet elle yolacağım.

Tohumlar çıktı ama soğuklar yetişince geri ket vurdu. Üstüne sera yapmak lazımdı ama elde yeterli demir yoktu. Murphy kanunlarına göre aradığın şey her zaman yoktur zaten! Aramasan olur arayınca olmaz!

Ne diyordum yeterli demir olmayınca eldeki parçaları abime büktürdüm.

Ve demirlerin ucuna da birer parça kaynattırdım. Böylece demirleri kalasa monte edebildim. Biraz ağır oldu! Kabul; bayaca ağır oldu ama durduğu yerde duracak sonuç olarak.

Aralara da ip gerdim, brandayla sardım.

Resmine bakınca hiç te fena gözükmüyor.

Maydanozlar kendini toparlamaya başladı !

Hatta dün topladım da kısırın içine doğradım bile.


İnsanın elini atınca bahçesinden birkaç dal maydanoz, birkaç dal nane, birkaç dal soğan koparabilmesi  çok güzel bir duygu!!!


Markette Frenk üzümü görünce aldım.

Süresi geçmeye başlayınca indirime girmiş. Normalde fiyatı 13 liraymış. 125 gramı bu kadarsa kilosunu siz hesaplayın.

Hollanda’dan gelmiş, buralarda yetişmiyor mu sanki?

Ekşi bir tadı var, ama rengi çok güzel. Tohumlarını ayıkladım ve ektim. Bakalım çıkacak mı?(Bende bunun sarısı var ama henüz adam olmadı)

Hava soğuk olunca dışarıda iş yapmak istemiyor insanın canı. Bende babamın kitaplarını karıştırmaya karar verdim. Normalde kitap okumayı zaman kaybı, gereksiz bir ayrıntı olarak görüyoruz. İnternetimiz var ya; bizi o kadar bilgilendiriyor ki sorma gitsin; kitaba ne gerek!

Babam okumayı ve kitapları çok sever. Abartısız yüzlerce kitabı vardı. Çocuk halimle hatırlıyorum Bir odanın bir duvarını tamamen raf yapmış;  ağzına kadar kitap doluydu. Başkaca malzeme almaya gücü yetmemiş bildiğimiz tahtadan yapmıştı rafları. Ama mühim olan rafı değil içindeki kitaplardı. Annemin dediğine göre kitap sevgisi o kadar büyükmüş ki; neredeyse her akşam kolunun altında yeni bir kitapla gelirmiş eve. Çoğu zaman annemden gizli gizli getirirmiş kitapları :)

Çünkü annem babamın iki de bir  kitap almasına kızarmış! Babamda “İçkim yok, sigaram yok! Müsaade etde bir kitabım olsun yahu” dermiş.
Babam gözlüklüydü. Gözleri ne zaman bozulmuş biliyor musunuz?
İlk çocukları doğduğu zaman, babam soba sönmesin diye sabaha kadar beklermiş! Bu sırada gece lambası yanık olurmuş. Babamda sabaha kadar gece lambasında kitap okurmuş. İşte gözlerinin bozulmasının sebebi de kitap sevgisiymiş.

Babam kitaplara çok değer verirdi. Bize verirken bile “ bakın kitabı böyle tutun, sakın ciltlerini yırtmayın, kapakları arkaya kanırmayın, yaprakları katlamayın, kalemle çizmeyin falan derdi” (Şimdi anlıyorum ki bir kitabın tutulması bile önemli bir ayrıntıymış. Eğer elinizde tuttuğunuz kitabın turşusunu çıkarırsanız; daha sonra kimse onu okumak istemez!!!)
Babam hastalandıktan sonra bütün kitaplarını bağışladık  Bir kitapçı arkadaşı vardı hepsini ona verdik. Para falan almadık karşılığında.Yeter ki okunsun böylece babama da hayrı dokunur diye!


Kuran-ı kerim tefsirleri ve birkaç dini kitap, birde tarım kitaplarını vermedim.

Kendime sakladım.Tabii babam bir iyileşip ayağa kalksa sonrada kitaplarını sorsa ne yaparım bilmiyorum!
Babamın kitapları eski basım olduğundan dilleri ağır. Bana göre tabii! Babam Osmanlıca’ya oldukça vakıftı. 

Ben kitaplarda anlamadığım yerleri not alıp sözlüğe bakıyorum.

Sağolsun babamın kocaman bir Osmanlıca sözlüğü var!

Ferit Devellioğlu’nun! 1558 sayfa . 1970 basımı.

Bu sözlük gerçekten çok güzel, vakit olsa da buradan kelime çalışsak, biraz dilimizin kapasitesini arttırsak, konuşmamızı zenginleştirsek!

Elime Binbir Hadis kitabı geçti. Selamlaşmakla ilgili olan kısım dikkatimi çekti. Yazmak istedim.


Esselamü lafzı şerifi Allahu Teala'nın esmaül hüsnasından azim bir ismi şeriftir ki;mahkulatı arasında ahd ve eman ve hıfzü siyanetini vacip kılmıştır. Bir Müslüman diğer Müslüman kardeşine selam verdiği vakit o müslümanı hayırdan başka bir şeyle zikretmesi haram olur.
Selamın manası Allah görüp biliyor ki benden emin olabilirsin; sana zarar vermem ve benim tarafımdan sana bir şer isabet etmeyecek demektir.



Selam verip almak hakkında ki ayeti kerime (veiza huyyitüm bitehiyyetin fehayyü biahsene minha ev rüdduha) Her kimin tarafından olursa olsun size hürmet olunduğu vakit siz daha güzeli ile karşılayınız!
Yani herkim tarafından olursa olsun verilen selamı misli ile olsun mukabele ediniz demek olur.
Selam vermek sünnettir, selamı almak ise farzı kifayedir.

Annemin bir özelliği çok hoşuma gider. Bir cemiyette falanca fişmancanın selamı var dendiği zaman annem “ve aleyküm selam” der. Anne niye öyle dedin; biz o kimseyi hiç sevmeyiz; bize hayrı dokunmamıştır dediğim zaman. “Olsun, selam Allah’ın selamı, almamak olmaz” der.

Oysa şimdilerde selam verdiğiniz halde pek çoğu selamınızı almıyor bile! Ne yapalım günahı almayanların boynuna olsun.
Esselamü aleyküm!



03 Ocak 2013

Çiçek Sevdası

Geçen günler bir arkadaşım en çok hangi çiçeği sevdiğimi sordu! Şimdiye kadar bu soruyu ben bile kendime sormamıştım. Ondan dolayı cevap vermekten imtina ettim.
Yasemini seviyorum desem gelincik alınacak; menekşeyi seviyorum desem akasya alınacak! En iyisi mi biz kimseyi gücendirmeyelim “Bütün çiçekleri seviyorum ben”
Ne ilginçtir ki arılarda  bütün çiçekleri sevmiyor mu?

Mevsim kış olunca çiçek sevdası insanı biraz yoruyor. Edirne’nin kış koşulları malum. Önceki yıllar -16 -18 dereceleri bulduğu oldu. Hal böyleyken saksıdaki bütün çiçeklerimi içeri almak mecburiyetinde kalıyorum. Evimiz sobalı; 2 odamızda soba yanıyor. Ama saksıyı her canınızın istediği yere koyamazsınız. En önemlisi gün ışığı olmak  zorunda. Bütün çiçekleri oturduğunuz odaya da yığamazsınız yoksa gece yayılan karbondioksit sizi rahatsız edebilir.

Bende gözüme misafir odasını kestirdim. Soba yanmıyor ama hiç olmadı sıcaklık 8 derece civarında! Aslında orada da boş yer yoktu.

2 tekli koltuğu üst üste yığdım, fiskos masasını kenara çektim ve yer açtım. Güneşe biraz daha muhtaç olan saksıları buraya cam önüne dizdim, sardunyalar başta olmak üzere 60 saksı!

Fiskosun üstündekiler yılbaşı çiçeği

 Yemek masasının üstüne de 15 saksı dizdim.Genelde sarkan çiçekler(telgraf çiçekleri gibi)

 Merdivenlere 68 saksı.



Merdivenler biraz daha karanlık olduğu için alovera, kaktüs,sukulent ve çalımsıları( yasemin,ful, pitosporum,hedara, çarkıfelek) buraya koydum.


Hindistan cevizinin içine ektiğim echeveria,

Bu yaz kaktüse eşekarısı yuvası yapmışlardı.

Yavrularını çıkardılar büyüttüler. En sonunda gittiler. Yuvayı çok güzel yapmışlar bende koparmadım!

Bunun harici mutfak camına 7 , oturma odasına 18 saksı  sığdırabildim.
Toplamda 168 saksıyı tek tek içeriye taşırken ve yerleştirmeye çalışırken çok yoruldum. Ama sevmek öyle bir şey ki insana bütün yorgunluğunu unutturuyor.

Annem de çiçekleri sevmesine rağmen; odaların düzenini bozup “her tarafı çiçek” yapmama acayip sinirlendi. Ne yapayım dışarıda bıraksam donup gidecekler. Hiçbirisine kıyamıyorum ki!
Benim kabahatlerim gün geçtikçe artıyor. Kediler birrr, çiçekler ikiii! Annem beni heran evden atabilir:)

Misafir odasının demirbaşı kuşkonmaz çiçeği. Ben tohumdan yetiştirdim. Eskiden evlerde bundan çok varmış sonrasında herkes atmış gitmiş.

Bunlarda benim kendi ektiğim “ilk çam ağacının ilk kozalakları” Onları da dekor olarak kullanıyorum. Hiç unutmam çam fidanını pazartesi pazarından almış ve elimde kaç kilo toprakla kilometrelerce yürümek zorunda kalmıştım:) O sebepten bu kozalaklar benim için çok değerli. Hele bir kişi yanılıp ta kozalakları sehpanın üstünden sobanın içine atmaya kalksın!!!
Bak o zaman neler oluyor...