23 Eylül 2010

İyilikten maraz doğar!

Çok şükür okullar açıldı. Bizim tatilcilerde evlerine döndü:) İnsan yeğenlerini ne kadar sevse de bir an geliyor kısa devre yapıyorsun! Biraz kafa dinlemek bizimde hakkımız canım:)
Çoluk çocuk , ramazandı, sıcaktı bayramdı derken bir yaz daha geride kaldı!

Bayramınız iyi geçmiştir umarım; benim ki iyi başlamıştı ama sonradan sıkıcı bir hal aldı.

Bayramda birbirine gidip gelen insanlar genelde havadan sudan konuşur; çocuklarından evlenenlerden evini yenileyenlerden falan:)
Kimse kimsenin yumuşak karnına dokunup; onun canını sıkacak; moralini bozacak şeylerden bahsetmez, sonuçta bayram!
Ama bu bayramın diğerlerinden farkı; hemen ertesinde referandum olmasıydı.
Elbette benim de herkes gibi bir görüşüm var !

Ancak hiçbir misafirlikte ; "evet ben şuna oy vereceğim" yada "evet ben buna oy vereceğim siz kime veriyorsunuz?" gibi bir lafla konuya girmek adetim değildir! Konu açılmazsa zaten o konuda hiç konuşmam ; ister pısırık deyin ister başka şey!

Ama…. “Biz ona vermiyoruz, sende verme” şakayla karışık “ bak verirsen saçını başını yolarım ona göre” gibi ifadelerle karşılaşınca canım oldukça sıkıldı!

Ben fikirlerimden utanmam ve sorulursa söylerim, söyledim de! İthamlar ağırlaştıkça sizde savunma amaçlı bir şeyler söylüyorsunuz ama nafile!!!
Koca koca insanların fikirlerini bu yaştan sonra değiştirmeye çalışmak…
İmkansız bir şey :) Kaldı ki onlarla bir tartışmaya girmek bize ne kazandırır?

Siz misafirliğe gitmişseniz “hadi bize müsaade, daha gidecek yerlerimiz var” deyip ortamı daha fazla germeden terk edersiniz!

Ama ya size gelinmişse? “Haydi artık gidin” diyemezsin ki? Sonuçta misafir!

O halde yapılan yorumları daha fazla duymamak için yapılacak en iyi şey ortamı terk etmektir!
Bunun içinde en güzeli hizmet bahanesiyle mutfağa gitmek, böylelikle konuşulanların canını sıkmasına daha fazla müsaade etmemek! :) hehehe!

Bu vesileyle bayramımın çoğu mutfakta geçti diyebilirim. Gönül isterdi ki çevrendekilerle aynı görüşü paylaş, yada çevrendekiler seninle aynı görüşü paylaşsın!
Ne yapalım sağlık olsun! Aman diyim; Kurban bayramında seçim falan yok değil mi? İkinciye aynı şeyi yaşamak istemem:)


Bayramla birlikte varroa mücadelesi ve teşvik beslemesine başladım. Ayrıntıları sonra yazarız! Ancak... kovanları kontrol amaçlı açamıyorum çünkü yağma hareketleri başlıyor.
Yağma demişken bir kaç gün önce olmalı; kararmış peteklerden birini sabahtan petek eritme kutusuna atmıştım. Petekte hafif bal vardı ama ihmal edilebilir derecede…önemsemedim.

(Petek eritme kutusunu bilmeyen varsa: Bir tahta sandık, zeminde naylon, içinde su, ara kısımda metal sinek teli, üstünde cam kapağı olan bir düzenek.Petekleri sinek telinin üstüne yatırıp cam kapağı da kapayınca petekteki mumlar güneş ısısında eriyip suyun içine tıp tıp damlıyor)

Neyse; tesadüfen bahçede bulunuyordum ki; sanırım en son oradan geçeli bir beş dakika olmuş olmamış; eritme kutusunun başı bildiğin arı kovanı olmuş. Kutunun içine giren arılar ise bir oğul kadar!

Bir anda delirdim; “yahu nasıl olur nereden girdi bu arılar?” Kutunun yanına çıplak yaklaşmak risk almak demek!!!

Gidersin alelacele maskeni pantolonunu çoraplarını vs. giyersin, gelirsin. Bir baktım camın altına bir taş parçası konmuş.
“Aha!!! Demek ki birisi benim işlerimi karıştırmış!” Bir taraftan arıları kovmaya çalışıyorum bir taraftan da nasıl söyleniyorum ama!!! Arılar kuş mu ki kovalayınca gidecek?

Kapağı aç arıları silkele silkele olmuyor. Eritme kutusunu oradan orayı kaçır; oradan başka bir yere kaçır; biz nereye arılar ordu gibi peşimizden geliyor. Her taraf arı oldu! En sonunda; arıları azalttığım bir an kapalı bir odaya attım düzeneği. İçeride kalan arıları da yakalar dışarı atarsın.

Öldüm bittim. Kan ter! Bu arada elimi sokan arılar mı istersin, kutuyu yere vurduğum yerde ezilenler mi? Sanırım 20- 30 arıyı çok rahat halletmişimdir! Bir tanesinin yaşaması için o kadar çaba harca sonrada…

Derhal suçluyu bulmam lazım.

“Anne! Petek eritme kabına bir şeyler yaptın mı bugün? Camın altına taş parçası konmuşta?”
“yoo; ne oldu ki ben bir şey yapmadım!”
“Abim nerede?” “Filanca yerde!”
…………..
…………..
…………..
“Abi! Ne diycem: Petek eritme kabına sen mi bir şeyler yaptın?”
“He? Eveeet! İçine birkaç arı girmişti de; çıksınlar diye camın altına taş sıkıştırdım!

Aman Allahım! Güler misin ağlar mısın?

…………. Nasıl olmuşsa eritme kutusunun kapak kenarında azıcık bir boşluk oluşmuştu; geçen gün ben de görmüştüm.(Yağmur ve güneşin etkisiyle tahta atmış ) Ama içine arı girse bile çıkması neredeyse imkansız!

İşte… abim içeri girip çıkamayan 2-3 arıyı görmüş ve “yardım” olsun diye camın altına küçük bir taş parçası koymuş... İyilikten maraz doğar!!!...


“Abi ne yaptın ya! Bütün arıları öldürtecektin neredeyse! Neden bana söylemedin ki?Bu işler öyle yürümüyor!”

……… Ahkam kesme sırası bana gelmiş:) Arıların eritme kabına girmesinin kötü bir şey olmadığını… Ama? Oradan çıkıp kovanına giden arıların, diğerlerini nasıl harekete geçireceğini; daha sonrada kovanların birbirine girmeye başlayıp olası bir yağma felaketinin nasıl başlayacağını ağır ağır anlattım!.... (Ağır ağır anlatmamın sebebi biraz önceki yorgunluktan kaynaklanıyor; halim kalmamış nefesim kesilmiş:)

Anlattıklarım hikaye değil aslında ; tecrübeydi! Birkaç sene önce; yalatmaya verdiğim petekleri kovandan alma sırasında ihmalkar davranmış ve günün sonunda yüzlerce belki daha fazla arı kapıların önlerinde birbirini kırıp geçirmişti. Kapıları daralt;duman ver; su sık… Üstelik o zaman arım birkaç taneydi; bugün ise daha fazla!

Neyse bu seferkini zararsız değil ama daha az zararla atlatmıştım. Ya orada olmasaydım, ya görmeseydim! Buna da şükür!

İyi ki; bayrama bir hafta kala; katları almışım. Son süzümü yapmışım; şimdi olsa imkansız!
Kovanları açamıyorum!!! Yazın besleme kutusuna bal koyduğumda dönüp bakmayan arılar; şimdi eften püften şeyler için birbirini öldürmeye hazır bir halde… beklemede!
Hadi bakalım sıkıyorsa “benim gibi ağır hareketlerle kovanlara bakan birisi” açsında bu zamanda kovanları kontrol etsin!